3.25.2008

bel ağrısı tedavisi

bel ağrısı tedavisi

Yetişkinlerin %80 inde, yaşamlarının bir döneminde önemli derecede bel ağrısı olmaktadır. Bel ağrısı, işgücü kaybına neden olan ve faaliyetlerimizi etkileyen sağlık sorunlarından birisidir. Belle ilgili zedelenmeler, işyerinde çalışanlar arasında görülen toplam yaralanma ve hastalıkların yaklaşık %20 sini oluşturmaktadır.

Bel ağrısının önlenmesi amacıyla yaygın olarak uygulanan stratejiler, vücut formunun geliştirilmesine yönelik egzersiz, sırt mekaniği ve ağırlık kaldırma konusunda eğitim ve lomber desteklerdir (genellikle ek destek sağlamak üzere belin çevresine hafif bir elastik kuşak sarılması).

Ancak bu önlemlerin etkinliği tam olarak bilinmemektedir. Bel ağrısına birkaç etken neden olabilir. Bunların başında zedelenmeler ve yaşlanmanın etkileri gelir. Bel ağrısı vakalarının çoğunluğunun önemli olduğu düşünülmemektedir ve bunlar, doktorun önereceği basit tedavilerle geçmektedir.

BEL AĞRISININ ÖNLENMESİ :
o Sırt kaslarınızın güçlü ve esnek olmasını sağlamak için düzenli egzersiz yapın.
o Ağırlık kaldırırken, doğru teknikleri uygulayın (bütün cisimleri, vücudunuza yakın tutarak kaldırın ve bükülmekten, ileriye doğru eğilmekten ya da cismi kaldırırken uzanmaktan kaçının)
o Uygun vücut ağırlığını koruyun ve sigara içmekten kaçının
o Ayakta dururken ya da otururken uygun pozisyonda olmaya dikkat edin.

NE ZAMAN DOKTORA GİTMEK GEREKİR ?
o Belirtiler şiddetliyse ve birkaç gün içinde geçmiyorsa
o Ağrı günlük etkinlikleri engelliyorsa
o Barsak ya da mesane kontrolüyle ilgili sorunlarınız varsa
o Kalça ya da rektum bölgesinde uyuşma hissediyorsanız
o Bacağınızda güçsüzlük ya da uyuşma varsa

BEL AĞRISI TEDAVİSİ SEÇENEKLERİ :
İlaç : Hafif ila orta şiddette belirtileri olan kişilere asetaminofen, aspirin ya da ibuprofen gibi ağrı kesiciler yeterli olabilir.

Sırta sıcak ya da soğuk uygulaması: Belirtilerin başlangıcını izleyen 48 saat içinde, her seferinde 5-10 dakika süreyle olmak üzere, sırtınıza soğuk su torbası (ya da buz torbası) uygulayabilirsiniz. Kırk sekiz saatten uzun süren belirtiler için, ağrıyı gidermek amacıyla bir sıcak su torbası uygulamayı ya da sıcak su banyosunu deneyebilirsiniz.

Spinal manipülasyon : Bu tedavi sadece bu konuda uzman bir kişi tarafından uygulanmalıdır ve bazı vakalarda, belirtilerin ortaya çıktığı ilk ay içinde yararlı olabilir.

AMELİYAT : Bel ağrısı vakalarının çoğunluğu, ameliyata gerek olmadan tedavi edilebilmektedir. Ameliyatın en sık rastlanan gerekçesi, disk kaymasına bağlı basınç nedeniyle sinirde ve bacakta oluşan ağrıdır.

adale çekilmesi

adale çekilmesi incinme

Adale çekilmesi veya incinmesi, bir kasın üzerine çok fazla yük bindirmenin sonucudur. Hafif bir adale çekilmesi o bölgeyi fazla germekten veya aşırı çalıştırmaktan meydana gelir. Güç kaybı yoktur fakat acı duyulur.


Belirtiler
o Zedelenme meydana geldiği zaman lokalize ağrı, bunu izleyen hassasiyet ve bazı durumlarda şişme
o Zedelenmenin meydana gelmesinden hemen sonraki 24 saat içinde tutulma (sertleşme) veya hassasiyet
o Eğer kasın hiçbir fonksiyonu yokmuş gibi görünüyorsa, kopmuş olabilir.

Bir kasın liflerinden bazıları gerçekten yırtılır ve adalenin kasılıp iç kanama yapmasına neden olursa daha ciddi bir durum ortaya çıkar. Ender durumlarda bütün kas kopup ayrılabilir, ya kısmi olarak veya daha seyrek görülen şekliyle, tamamen kopabilir.

Adale incinmelerinin en sık görülenlerinden biri uyluk kemiğinin arka tarafındaki bir grup adale üzerinde olur. Bu kaslar dizinizi kapatıp açabilmenizi sağlar; koştuğunuz zaman bu kaslarda çekilme meydana gelebilir.
Uyluk kemiğinin arka tarafında bir adale ağrısı veya zayıflığı bu adalelerinizi incittiğinizi gösterebilir.

İncinmenin çok yaygın ikinci bir çeşidi de kasık çekmesi veya gerilmesi denen olaydır. Kasık çekmesi olayında belirli bir kas zedelenmiş değildir; daha çok, kasıktaki ten-don ve kaslar (karın, bacak ve pelvis bölgeleri dahil) gerilmiş veya yırtılmış olabilir. Kasık gölgesindeki ağrı veya adale spazmları tekrarlanan aşırı kullanımdan veya tek bir olaydan kaynaklanabilir.

Teşhis
Zedelenen alandaki rahatsızlık (hassasiyet, kramplar ve şişme ) teşhis için önemlidir. Sorunun, kemikte bir yaralanmadan kaynaklanıp kaynaklanmadığını anlamak için radyografi gerekebilir.
Adale çekilmesi, tedavi ve nekahat devresinde uygun bir bakımla, hızla ve tamamen iyileşir.
Bununla birlikte, ağrınız birkaç günden daha fazla sürmüşse ve kas yırtılması ya da bir kırıktan kuşkulanıyorsanız, doktorunuza başvurun. Zedelenmeyi onarmak için bir ameliyat gerekebilir.

Tedavi
Zedelenmeden sonraki ilk 24 saatte, arızalı bölgeye buz veya soğuk kompres uygulayın. Ondan sonra termofor veya sıcak banyo kullanın. Bazen, özellikle eğer şişme çok fazlaysa kas zedelenmesi düzelene kadar soğuk kompres kullanılabilir. Zedelenen kası yüksekte tutmak ve elastik bandaj kullanmak şişmeyi önlemeye veya azaltmaya yardımcı olabilir. Fakat fazla sıkı bağlamamalısınız. Zedelenen kası, ağrılı olduğu sürece kullanmamaya çalışın. Bu süre genellikle birkaç günden fazla değildir.

İlaç
Küçük adale çekilmeleri için, ağrıyı azaltmak amacıyla aspirin veya diğer ağrı kesici ilaçlar alınabilir. Orta veya ağır adale incinmeleri için ilaç almadan doktorunuza danışın çünkü kendisi size şişmeyi azaltmak için bir antienflamatuar ilaç, bir kas gevşetici veya ağrı kesiciyi zedelenmenin durumuna bağlı olarak verecektir.

Ameliyat
Eğer kasta yırtılma varsa, ameliyat en iyi seçenektir.

Önleme
Adale çekilmelerinden kaçınmanın en iyi yolu, egzersiz öncesi uygun ısınma hareketleri yapmaktır. Tekrarlayan adale çekilmelerini önlemek için, zayıf kasın güçlendirilmesini amaçlayan bir egzersiz programı da bazen yararlı olabilir.

3.18.2008

AIDS testler ilaçlar

AIDS bulaşma yolları testler ilaçlar

AIDS, ölümle sonuçlanan mikrobik bir hastalıktır. Bu mikrop bulaştıktan sonra, bağışıklık sistemini bozarak, insanın birçok hastalığa karşı kendini koruyamamasına sebep olur. Ancak, hastalık belirtileri hemen ortaya çıkmaz. Zamanla vücudun savunma sistemi yavaş yavaş ortadan kalkar ve ortalama 10 yıl sonra , çeşitli hastalık belirtileri görülmeye başlar.

AIDS hastalığı ortaya çıksın, çıkmasın, mikrobu taşıyan kişiler başkalarına bulaştırabilirler.

Bir insanda AIDS mikrobu olduğunu belli edecek net bir işaret yoktur. Kişinin kendi kendine tanı koyması mümkün değildir. Kesin tanı ancak kan muayenesi ile konulur. AIDS'in kesin tedavisi yoktur ve henüz koruyucu bir aşı bulunamamıştır. Mikrop, kişiden kişiye 3 yol ile geçebilmektedir: cinsel ilişki yoluyla, kan yoluyla ve anneden bebeğine.

AIDS'ten korunmak için şu önlemler alınmalıdır:
• Mikrobu taşıyıp, taşımadığı bilinmeyen kişi ile girilen cinsel ilişkilerde kondom kullanılmalıdır.
• Kontrol edilmemiş kan ve kan ürünleri kesinlikle kullanılmamalıdır.
• Şırınga, iğne, jilet gibi her türlü delici ve kesici alet, başkaları ile paylaşılmamalıdır.
• Çiftler evlilik ve hamilelik öncesinde AIDS testi yaptırmalıdır.

AIDS mikrobu vücut dışında yaşayamayan çok dayanıksız bir virüstür ve dış ortamda kısa sürede ölür. Bu yüzden el sıkışma, sarılma, dokunma, aynı tabaktan yemek yeme ile, tuvalet ve banyolardan geçme tehlikesi yoktur. Bu nedenle AIDS'e yakalananları gereksiz yere dışlamayınız, onlara destek olunuz.

Daha fazla bilgi edinmek için sağlık kuruluşlarına başvurunuz.
UNUTMAYINIZ!
AIDS'ten korunmanın en güvenli yolu tek eşliliktir. İnsanların dış görünüşlerinden HIV ile enfekte olup olmadıklarını anlayamazsınız. Güvenli bir cinsel ilişki için kondom kullanınız.

ANNEDEN BEBEĞE BULAŞMA HAKKINDA BİLGİ
Mikrobu almış olan anne, bebeğine bulaştırabilir. AIDS mikrobu, hamilelik esnasında, doğum sırasında veya anne sütü ile bebeğe geçebilir. Anneden bebeğe bulaşma oranı kesin olarak bilinmemekte, % 30 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Annneden bebeğine bulaşmayı en erken devrede tanımlamak ve gerekli önlemleri alabilmek için gebelik öncesi AIDS tarama testleri yaptırılmalıdır.

Mikrobu aldığı bilinen kadın için önerilebilecek tek yol hamilelikten kaçınmaktır. Çünkü doğacak bebeğin AIDS'e yakalanma olasılığının yanısıra , öksüz ve yetim kalma olasılığı da gözönüne alınmalıdır. Gebelik oluştuktan sonra nihai karar aileye ait olmak üzere gebelik sonlandırılabilir. Son yıllarda ülkemizde de AIDS'li bebek doğumlarında artış olmuştur. Bugüne kadar annesinden AIDS mikrobu alan 6 bebek bildirilmiştir.

AIDS TEDAVİSİ VE RUHSAL DESTEK HAKKINDA BİLGİ
AIDS tedavisinde iki yaklaşım vardır. Birincisi AIDS mikrobunun kendisine yönelik yaklaşımlar, ikincisi AIDS'e bağlı olarak ortaya çıkan hastalıkların tedavisi. AIDS mikrobuna karşı bugüne kadar kesin etkili bir yöntem bulunamamıştır. Ancak, son yıllarda kaydedilen gelişmeler umut vermektedir. Hastalığın mümkün olduğunca erken tanımlanması ve sonra birden fazla ilacın birarada kullanıldığı tedavi şemaları ile hastalık belirtilerinin ortaya çıkışı geciktirilebilmekte ve hastanın yaşam süresi uzatılabilmektedir. Bunlar hatalı kullanıldıklarında zehir etkisi olabilecek ilaçlardır ve yalnız hekim kontrolünde kullanılmalıdır.

İkinci yaklaşım ise, AIDS mikrobunun vücudun bağışıklık sistemini hasara uğratması neticesinde ortaya çıkan verem, mantar ve benzeri diğer hastalıkları bilinen yollarla tedavi etmektir. Kişide gelişen hastalık tablosuna göre, antibiyotikler, antifungal ajanlar, radyoterapi, kemoterapi ve cerrahi tedavi yöntemleri kullanılmaktadır. Hastanın diğer bir bulaşıcı hastalığı yoksa ve kendi sağlığı gerektirmedikçe, ayrı bölümlerde bulundurulmasına gerek yoktur.

Genel bir kural olarak, hastalığı ne olursa olsun, her hastaya mümkün olduğunca cesaret ve umut vermek gerekir. Buna özellikle ihtiyacı olan AIDS hastaları, doktoruna, yakınlarına ve arkadaşlarına güven duygusunu kaybetmemeli ve olabildiği ölçüde normal yaşantı ve ilişkilerini sürdürmelidirler. AIDS'e yakalananlarda başlangıçta kabullenememe ve isyan duyguları ortaya çıkabilir, bunu yalnızlık, toplum tarafından dışlanma hissi, umutsuzluk ve çaresizlik duyguları izler. Kişi ruhsal olarak çökkünlüğe girebilir.

Uykusuzluk, iştah bozukluğu, zayıflama, unutkanlık, çabuk yorulma, halsizlik, umutsuzluk, çaresizlik duyguları ruhsal çöküntü belirtisi olabilir. Bu durum tedavi edilebilir ancak kişi bu duyguları kaderi olarak değerlendirip, yardım istemeyebilir. Oysa, ruhsal destek ve tedaviler, hastanın yaşama daha umutla sarılmasını ve mücadele için kendini daha güçlü hissetmesini sağlayacaktır.

AIDS'e yakalananlar çekinmeden psikiyatriste başvurmalı ve duygularını paylaşmalıdırlar. Böylelikle kendisine gerek kendi sağlığını koruması, gerekse başkalarına bulaştırmaması için nasıl davranması gerektiği konusunda da bilgi verilecektir. Gerekiyorsa ailesine de danışmanlık hizmeti sağlanacaktır.

AIDS UYUŞTURUCU İLİŞKİSİ HAKKINDA BİLGİ
Uyuşturucu madde bağımlılığı AIDS için çok ciddi bir risk faktörüdür. Damar yolu ile uyuşturucu kullananlarda AIDS'e sık rastlanılmaktadır. Uyuşturucu bağımlıları, damar yolu ile uyuşturucu kullanırken sıklıkla başkası tarafından da kullanılmış, kirli enjektörleri defalarca kullanmaktadırlar.

Kirli ve kullanılmış enjektörler AIDS mikrobunun bağımlılar arasında hızla yayılmasına neden olmaktadır. Buna ilaveten uyuşturucu kullananlar arasında kontrolsüz ve korunmasız cinsel ilişkiler yaygın olarak görülmektedir. Bu ilişkiler de AIDS'in yayılımına neden olmaktadır.

Uyuşturucu bağımlılığı olan ve ortak enjektör kullanımı nedeniyle mikrobu alan kişi sayısı hem Avrupa ülkelerinde hem de ülkemizde artmaktadır. Sağlığınızı korumak için uyuşturucu kullanmaktan kaçınınız. Uyuşturucuların yarattığı manevi ve maddi yıkım sonunda, ya doğrudan uyuşturucudan yada AIDS'ten ölüm riski olduğunu unutmayınız.

AIDS cinsel yolla bulaşırmı

AIDS cinsel yolla bulaşırmı

CİNSEL İLİŞKİ İLE BULAŞMA HAKKINDA BİLGİ
AIDS insandan insana en fazla kadın-erkek arasındaki cinsel ilişki yoluyla bulaşmaktadır. Bunun yanısıra, iki erkek arasındaki eşcinsel ilişkiler de AIDS'in bulaşması açısından önemli yollardandır. Cinsel ilişki sırasında kadın ve erkek cinsel organlarındaki, makattaki zedelenmeler mikrobun sağlam kişinin vücuduna girmesine yol açar.



Cinsel organlarda herhangi bir hasar olmaksızın da geçiş olabilir. Cinsel ilişki sayısı ile bulaşma riski artmaktadır. Bununla birlikte tek bir cinsel ilişkiyle de bulaşma olabilmektedir.

Cinsel ilişkide, kadın cinsel organının daha geniş bir doku yüzeyine sahip olmaları ve ilaveten meninin daha yüksek yoğunlukta mikrop içermesine bağlı olarak, kadınlar daha fazla risk altındadırlar.

Sosyal yönden riskli davranışlar; birden fazla kişi ile korunmasız cinsel ilişkide bulunmak, eşcinsellik, hayatını fuhuşla kazanan kişilerle korunmasız cinsel ilişkiye girmek olarak sıralanabilir.

Günümüzde AIDS'in dünyadaki yayılımında bir numaralı bulaşma yolu cinsel ilişkidir. Aynı şekilde ülkemizde de AIDS vaka ve taşıyıcılarının büyük bir çoğunluğunda mikrobun cinsel ilişki yoluyla bulaştığı kesin olarak belirlenmiştir.

Bu yolla bulaşmanın engellenmesinde tek çözüm; herkesin "Güvenli Cinsel Davranışlar"ı benimsemesidir. Bunun için her iki eş karşılıklı tek eşlilik davranışı içerisinde olmalıdır.

Bunun yanında cinsel ilişki ile bulaşmanın önlenmesinde bugün için bilinen yolun, ilişkilerde kondom kullanılması olduğu daima akılda tutulmalıdır. Kucaklama, okşama, sarılma, zedeleyici olmayan öpüşmeler ile AIDS bulaşmaz.

AIDS kan yoluyla bulaşırmı

AIDS kan yoluyla bulaşırmı

AIDS KAN YOLUYLA BULAŞMA HAKKINDA BİLGİ
Mikrobu almış kişiden alınan; kan, kan ürünleri, organ, doku ve spermin başkasına verilmesiyle virüs bulaşabilir. Buna bağlı olarak, kan nakline yoğun olarak ihtiyaç gösteren kişiler normal nüfusa kıyasla daha fazla risk altında kabul edilirler.



Kan yoluyla bulaşmanın diğer bir biçimi de, sterilize edilmemiş yani mikroptan arındırılmamış, iğne, enjektör, makas, jilet gibi diğer delici-kesici aletlerin kullanılması ile olan bulaşmalardır. Damardan uyuşturucu kullananlar kendi aralarında ortak iğne, enjektör kullanmalarına bağlı olarak, en fazla risk altındaki gruplar arasında yer almaktadır.

Kan yoluyla bulaşmanın önlenmesi için, öncelikle tüm kan ve kan ürünleri ile organ, doku, sperm vs. veren kişilerin uygun testlerle taranması gerekir. Mikropla bulaşmış veya kontrolü yapılmamış kan ve kan ürünleri hiçbir şekilde kullanılmaz. Bu tedbirler hükümet tarafından alınmıştır.

Bugün için dünyada ve ülkemizde kan ve kan ürünleri nakli yoluyla olan bulaşmalar düzenli tarama çalışmaları neticesinde büyük ölçüde kontrol altına alınmış durumdadır.Kan ve kan ürünlerinin kontrolü ve tek kullanımlık enjektör uygulamasının yaygınlaştırılması ile yıllar içinde bu yolla olan bulaşmalar giderek azalmıştır.

Ancak kan yolu ile bulaşmanın tamamen önlenebilmesi için, mikrop taşıyan iğne, şırınga ve kesici aletlerle bulaşmaların da önlenmesi gerekir. Uyuşturucu bağımlılığı olan ve ortak enjektör kullanımı nedeniyle mikrobu alan kişiler ise hem Avrupa ülkelerinde hem de ülkemizde artmaktadır.

Tıbbi uygulamalarda tek kullanımlık iğne, şırınga ve malzeme kullanılmalı ya da bunlar sterilize veya dezenfekte edilmeden kullanılmamalıdır. Kişiler AIDS'ten korunmak için ortak jilet kullanımından kaçınmalı, makas, kesici delici tırnak bakım malzemelerinin steril olduğundan emin olmadan kullanılmalarına izin vermemelidirler.

Bu aletlerin 20 dakika kaynatılması veya çamaşır suyunda bekletilmeleri ile AIDS mikrobunun etkisiz hale getirilmesi kolayca mümkün olabilmektedir.

AIDS

AIDS tanısı aids testleri

AIDS TANISI VE TESTLER HAKKINDA BİLGİ
o AIDS'in kesin tanısı laboratuvar tetkikleri ile konulur.

o En fazla kullanılan tanı yöntemi; tarama testleri ile kanda antikor tayinidir.

o Antikor, mikroba karşı vücudun geliştirdiği maddelere denilir ve bunlar mikrop girdikten ortalama 3 ay sonra oluşurlar. Bu süre 6 haftadan 1 yıla kadar değişebilmektedir.



o Dolayısı ile maruziyetten hemen sonra yapılan testler doğru sonuç vermeyebilir. Bu nedenle riskli davranışta bulunan kişinin durumu en erken 3 ay sonra belli olabilir.

o İlk tarama testleri ile pozitif bulunan tüm örnekler mutlaka daha ileri teknik gerektiren doğrulama testi ile incelenir. Çünkü başka nedenlere bağlı olarak hatalı pozitiflik görülebilmektedir.

o Doğrulama testi ile tekrar pozitif bulunan kişi AIDS mikrobu ile karşılaşmış demektir.

o Tarama testleri devlet hastanelerinde, halk sağlığı laboratuvarlarında, özel hastane ve laboratuvarlarda, kızılay kan merkezlerinde, üniversite hastanelerinde yapılmakta olan kolay ve ucuz testlerdir.

o Test başvurusunda adınızı kodlayarak verebilir, kimliğinizi saklayabilirsiniz.

o Yasal olarak, kimlik bilgileriniz bilinse bile sağlık kuruluşunda gizli tutulmak zorundadır ve izniniz dışında açıklanamaz.

o Mikrobu aldığınızdan herhangi bir şüpheniz varsa, hem bir an önce gerekli tıbbi yardımı almak, hem de sevdiklerinizi korumak için test yaptırınız

allerjik nezle

allerjik nezle alerjik rinit

Allerjik nezle (allerjik rinit) çevresel bazı faktörlere allerji gelişimi sonucu, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, burunda kaşıntı, hapşırma ve göz yaşarması gibi belirtilerin haftanın çoğu gününde görülüyor olması halidir.

"Allerjik Nezle"nin kaç tipi vardır? Allerjik rinitin iki tipi vardır. Biri mevsimsel allerjik nezle, diğeri ise yıl boyu süren (perennial) allerjik nezledir.

Mevsimsel olan tipi sadece bireyin duyarlı olduğu madde ile karşılaştığı belli bir dönem boyunca burun akıntısı, burun kaşıntısı, hapşırık belirtileri ağırlıklı olarak görülür. Halk arasında saman nezlesi olarak da tanımlanır.

Yıl boyu süren tipte ise birey sorumlu allerjen ile devamlı temas halindedir. Burun tıkanıklığı ana belirtidir. Bununla beraber hapşırma, burun akıntısı ve burun kaşıntısı gibi belirtiler de ısı değişikliklerine bağlı olarak veya kimyasal bazı maddeler ile temas sonrası gibi fiziksel uyaranlarla ortaya çıkabilir.

Allerjik Nezleye bağlı olarak görülebilecek hastalıklar nelerdir? Çocuklarda yıl boyu süren allerjik nezleye bağlı olarak gelişen burun tıkanıklığının sonucu olarak tekrarlayan sinüzit ve orta kulakta sıvı birikmesi sık görülen durumlardır.

Sinüzit, viral bir üst solunum yolu enfeksiyonunun, yani soğuk algınlığı veya nezlenin normalde geçmesi gereken 1 hafta - 10 günden uzun sürmesi, özellikle sabah kalkıldığında artış gösteren balgamlı öksürükler, sarı burun akıntısı, burun tıkanıklığı belirtilerinin görülmesi ile tanınır.

Orta kulakta sıvı birikmesi ise ateş ve kulak ağrısı ile gelebileceği gibi sadece belli belirsiz bir duyma kaybı ile de kendini gösterebilir. Sözü edilen birinci durumda orta kulakta iltihaplı bir sıvı birikimi söz konusu iken, ikinci durumda ise iltihapsız bir sıvı birikimi vardır. Her iki durumda da duyma kaybının kalıcı olmaması için mutlak olarak altta yatan allerjinin tedavi edilmesi gerekmektedir.

Allerjik Nezle nasıl tanınır? Allerjik nezlede tanı hastanın hikayesi ve destekleyici laboratuar testleri ile konur. Burun tıkanıklığı, akıntısı, kaşıntısı, hapşırık ve göz yaşarması belirtilerinin haftanın çoğu gününde görülmesi halinin varlığı; bununla beraber allerji deri testinde duyarlılığın olduğu bir maddenin saptanması ve sümüğün incelenmesinde allerjik hücrelerin tespiti tanı koydurmaktadır.

"Allerjik Nezle"nin tedavisi nasıldır? Allerjik nezlede birinci basamak tedavi allerjinin saptandığı maddeden bireyin uzak tutulmasıdır. İkinci basamakta ise ilaç tedavisi gelir. Bu tedavi ağızdan allerji şurup / hapları ile veya burun spreyleri ile sağlanabilir.

Tedavi her hasta için farklılık göstermektedir. Çevre önlemleri ve ilaç tedavisinden yeterli yanıt alınamayan vakalarda dilaltı damla şeklinde aşı tedavisi uygulanabilir

dizanteri

basilli dizanteri ishal tedavisi

Savaş bölgelerinde, sağlık kaidelerine uyalmayan pis çevreler­de, ruhsal gerginlik ve huzursuzluk yaşanan topluluklarda, uzun müddet pişmiş yemek yerine soğuk ve kuru yiyeceklerle beslenil­diğinde "şigella" adı verilen hastalık yapıcı bir basilin ortaya çık­tığı tesbit edilmiştir.

Bu basil, insandan insana doğrudan geçtiği gibi; yiyeceklere ve insan pisliğine konan sinekler tarafmdan da taşınır.



Vücuda girdikten bir hafta sonra, bazan daha evvel, tesirini göstermeye başlarlar. Önce kahn barsak zarında yerleşip iltihap oluştururlar. Çıkardıkları zehirli maddeler barsaklar tarafından emilerek kana karışır ve oradan bütün organizmaya dağılır.

Belirtileri:
• İlk belirtileri normal bir bağırsak iltihabı gibidir: Karm ağrı­sı, ishal, kusma, baş ağrısı ve ateş yapar.
• Bir gün içinde ishal şiddetlenir ve sonunda kanla karışarak cam gibi saydam bir sıvı halini alır.
• Hasta çok sık olarak tuvalet ihtiyacı duyar. Tuvalet sırasın­da şiddetli karın ağrıları hissedilir.
• Hasta sık sık tuvalete çıktığı için vücut aşırı sıvı kaybetmek­ten kan dolaşımında bozulma olur ve müdahale edilmediği takdir­de ölümle sonuçlanır.

Ne Yapmalı?
• İshal şiddetlenip kanla karışık geldiği zaman derhal doktor müdahalesi gereklidir.
• Antibiyotik ve sülfamit tedavisi ile beraber,,bol sulu yiyecek­ler verilir.
• Papatya çayı, kaynatılmış kuru böğürtlen suyu ve rendelen­miş elma oldukça etkilidir.

DİKKAT:
• Tedavide geç kalmdığı zaman hastalık atlatılsa dahi "dizanteri romatizması" dediğimiz inatçı bir eklem romatizması bırakır. Göz iltihaplarına sebep olduğu vakalar da az değildir.
• Tedavi sırasında hastanın mutlaka ayrılması gerekir.
• Bu arada taşıyıcı olmaları sebebiyle sineklerle mücadele
edilmelidir.

bel soğukluğu

bel soğukluğu gonore cinsel akıntı

Birleşme sonucu hastadan alınan mikroplar iki ila yirmi gün sonra tesirini göstermeye başlar.

Bel soğukluğu gonore belirtileri:
• Erkek ve kadın tenasül uzuvlarından koyu ve sarı bir akıntı ile kendisini belli eder.

• İdrar yaparken yanma ve ağrı olur.

• Erkeğin er bezlerinde, idrar torbasında ve prostat bezinde iltihaplanma ve ağrı yapar.



• Kadının rahim içinde, fallop borularında ve yumurtalığında iltihaplar oluşur. Bunun sonucu düşük, kısırlık ve hatta karın zarında iltihaplanma görülür.

• Erkekte, hastalığın ilerlemesi halinde, idrar yolundan geçen akıntı yapışkanlık kazanır ve rengi açılır. İdrar yolu daralır ve hasta idrarını zor yapar.

• Dizde, dirsekte, el ve ayak bileklerinde romatizmal ağrılara benzer ağrılar belirir.

DIKKAT: Belsoğukluğu geçiren bir kadın hamile ise; doğacak çocukta "göz gonoresi" görülecektir. Her doğumda bebeğin gözüne gümüş nitrat eriyiği damlatmak prensip haline geldiğinden bu tehlike otomatikman bertaraf edilmiş olur.

Bel soğukluğu gonore tedavisi:
• Günümüzde belsoğukluğunu kolayca tedavi etmek mümkün hale gelmiştir. Hastalığın ilk günlerinde doktora gidildiği takdirde bir-iki doz penisilin bile yeterli sonucu vermektedir

beyin iltihabı

beyin iltihabı ensefalit

Beyin iltihabı yapan çok çeşitli virüs ve bakteri cinsleri vardır. Virüslü beyin iltihabının en yaygın olanı "Salgın ansefalit" veya diğer adı ile "uyku hastalığı"dır.

Virüsün beyni işgal etmesine ka­bakulak, herpes, kızamık, çiçek, suçiçeği gibi bulaşıcı hastalıklar yardımcı olurlar. Bazı virüsler, sivrisinek ve kenelerce taşınmaktadır.

Belirtileri:
• Yüksek ateş, baş ağrısı, kusma ve bulantı ilk belirtileridir.



• Daha sonra göz, yüz ve boyun bölgelerinde felçler ortaya çı­kar.

• Felçler, iltihaplı bölgeye bağlı olarak, vücudun herhangi bir yerinde de görülebilir.

• Felç öncesinde şaşılık, çırpınma nöbetleri ve uyku hali görü­lebilir.

Ne Yapmalı?
• Belirtileri ortaya çıkar çıkmaz doktora baş vurmaktan baş­ka çare yoktur.

• Testlerde beyin iltihabının bakteriyel olduğu açığa çıkarsa antibiyotik tedavisi ile hastanın kurtarılması kolaylaşır.

• Virüslü ansefalitin kesin bir tedavisi henüz bulunamamıştır. Belirtilerin giderilmesine çalışılır. Bir ay müddetle yatak istiraha­ti verilir.

• Eğer hastalık ilerlemiş, iltihap teşekkül etmiş ise cerrahi mü­dahaleden başka çare yoktur

cüzzam

cüzzam lepra tedavisi

Tıbbi araştırmaların geri olduğu 15. ve 16. yüzyıl Avrupasın­da cüzzam tehlikeli bir hastalık olarak tanıtılıyordu. Romanlara ve sinemaya bu yönüyle yansıdığından günümüzde dahi aynı kor­kutucu imajını korumaktadır.

Halbuki hastalığa sebep olan "mycobakterium leprae" adındaki bakteri; çoğu yönleriyle tüber­küloz basiline benzer. Aynı zamanda aside dayanıklı bir yapıya sahiptir.



Cüzzam, nadir olarak bulaşan, salgmlar halinde görülmeyen bir hastahktır. Mikroplar vücuda girdikten 3-5 yıl gibi uzun bir za­man sonra belirtileri görülmeye başlanır. Belirtileri ve hastahğın seyri cinsine göre değişiklikler gösterir.

Cüzzamm başlıca iki tipi vardır:
1-Nodüler veya lepramatöz
2-Nöral veya tüberküloid

Nodüler Cüzzamın Belirtilerl:
• Genellikle tekrarlayan ateş krizleri ile kendini belli eder.

• Yüzde kırmızıya çalan şişkinlikler ortaya çıkar.

• Daha sonra şişkinlikler sertleşerek. birleşir. Sertleşme sıra­sında ağrı yaparlar.

• Şişliklere dokunulduğu zaman hasta bunu hissetmez.

• Yüzden başka; kulaklar, burun içi, önkol bölgeleri ve apış araları şişliklerin sık görüldüğü yerlerdir.

• Hastalığın ilerlediği devrede yüz şiş ve yuvarlak bir görünüş alır. Gözler çukurlarına kaçmış; burun yassıdır.

• Dil, gırtlak ve boğazda yaralar oluşur. Bu yaralar iyileştik­ten sonra, yerlerinde sert bir kabuk ve şekil bozukluğu kalır.

Nöral Cüzzamın Belirtileri:
• Cüzzam mikroplarının sinirler üzerinde etkili olmaları halin­de belirtiler "Nodüler cüzzam"ınkinden farklı bir seyir izler.

• Sinirlerin harap olması neticesinde, vücutta ve kalçalarda erime görülür. Sinirlerin zarara uğradığı bölgelerde deri hissizle­şir ve soluklaşır.

• Daha sonra çürümeler ve yaralar ortaya çıkar.

• El ve ayak parmaklarında kangrenleşmeler başlar.

Ne Yapmalı?
• Cüzzam zannedildiği gibi tedavisi mümkün olmayan tehlike­li bir hastalık değildir.

• Bugün Türkiye'de başarı ile tedavi uygulayan "lepra hasta­haneleri" mevcuttur. Yeter ki zamanında müracaat edilip gerekli tedavi başlatılsm.

Tedavi:
• Birçok bulaşıcı hastalığa karşı kullanılan Sülfanomit ve Streptomisin tipi ilâçlar cüzzam için de oldukça etkilidirler.

• Hasta ile çok sıkı temasta bulunmadıkça bulaşma tehlikesi yoktur. Bu sebeple, tedavi sırasında hastayı ayırmaya gerek gö­rülmemektedir.

çiçek hastalığı

çiçek hastalığı smallpox variola virüsü

Çiçek hastalığı uygulanan aşılama programları sayesinde 1977 yılında tüm dünyadan kaldırılmıştır. Çiçek hastalığı, Variola virüsü tarafından meydana getirilmektedir.

Hastalığın kuluçka süresi, virüs alındıktan sonra ortalama olarak 12 gündür, ancak bu süre 7-17 gün arasında değişebilir. Hastalığın başlangıcında görülen şikayetler ve bulgular yüksek ateş, halsizlik, baş ve sırt ağrısıdır.



Hastalarda tipik olarak kırmızı döküntüler görülür: Döküntüler en çok yüz, kollar ve bacaklarda ortaya çıkar. Döküntüler düz (kabarık olmayan) ve kırmızı lekeler şeklinde başlar ve genelde tüm hepsi aynı zamanda başlar.

İkinci haftada bu düz-kırmızı lekelerin içi püy (cerahat) ile dolmaya ve kabuk bağlamaya başlar. Üç dört haftanın sonunda da döküntüler kabuk bağlar, ayrılır ve düşmeye başlar. Hastaların çoğunda tamamen iyileşme görülmesine rağmen, %30 kadar hastalık ölümle sonuçlanabilir.

Hastalığın kişiden kişiye geçişi, hastalıklı kişiden çıkan virüs içeren tükrük parçacıkları ile olur. Çiçek hastalığı olan kişilerde bulaştırıcılık hastalığın ilk haftasında en yüksek düzeydedir: çünkü bu ilk hafta içerisinde tükrükte çok miktarda virüs bulunmaktadır. Ancak bulaşıcılık döküntüler tamamen dökülüp ortadan kalkana kadar da devam edebilir.

Çiçek hatalığına karşı uygulanan rutin aşılama programları 1972 yılında sona erdi. 1972 yılından önce veya 1972 yılında çiçek aşısı yapılmış olan kişilerin, şu an bu hastalığa karşı dayanıklılıkları (bağışık olup olmadıkları) tam olarak bilinmemektedir yani belirsizdir. Dolayısı ile şu an herkesin çiçek hastalığına karşı duyarlı olduğu kabul edilmektedir.

Çiçek hastalığına karşı toplumun aşılanması şu an için önerilmediğinden, çiçek aşısı üretimi yapılmamaktadır.

Çiçek virüsüne maruz kalan kişilerde; eğer aşılama 4 (dört) gün içerisinde yapılırsa hastalığın şiddeti azalabilir veya hastalık hiç görülmeyebilir. Çiçek aşısı, vaccinia adı verilen ve variola dan farklı canlı virüs içeren bir aşıdır. AŞI VARİOLA (ÇİÇEK) VİRÜSÜ İÇERMEMEKTEDİR.

Çiçek hastalığının tedavisi bulunmamaktadır, ancak şu an için aşı üretimi faaliyetleri ve tedavi edici ajanların geliştirilmesine yönelik çalışmalar bulunmaktadır.

Çiçek hastalığına yakalanan kişilere destekleyici tedaviler önerilmelidir (serum takılması, ateş düşürücü ve ağrı kesici ilaç verilmesi gibi). Çiçek hastalığının üzerine bakteriyel bir enfeksiyon gelişmememesi için antibiyotik kullanılabilir.

çocuk felci

çocuk felci poliomyelit

Adı "çocuk felci" olmakla beraber; bu hastalığa büyükler de yakalanabilir.

Hastalık, sindirim yolu ile vücuda giren bir virüs tarafından yapılır. Virüslerin en yaygın geçiş vasıtası lağım sula­rıdır. Sinek ve diğer uçucu haşereler tarafından taşınarak yiyecek maddelerine bulaştırılır. Bu mikroplu yiyeceklerle beslenen insan­lardan ancak pek azı hastalığa yakalanırlar.



Aşırı yorgunluk, üşütme, başka bir hastalıktan sonra vücut direncinde düşme, ya­ralanma ve ameliyat geçirme gibi durumlar çocuk felci virüsünün antikorları yenerek barsaklara yerleşmesini kolaylaştırır. Barsak­lardan kana geçen virüsler, kan damarları yoluyla doğruca motor (hareketle ilgili) sinir sistemine gelip burada tahribatını yaparlar.

√ Çocuk Felci-Belirtileri:
• İlk belirtileri sinsicedir. Bu belirtilerden hastalığı teşhis etmek imkansızdır.

• Soğuk algınlığı, ateş, baş ağrısı, halsizlik, terleme ve iştah­sızhk ilk belirtileridir.

• Sonra bu belirtiler kaybolur. Yaklaşık bir hafta müddetle ateş de düşer ve hasta kendisini iyi hisseder.

• Ancak bu sinsi 'dönemin ardından ateş birden bire yükselir. İlk belirtiler, daha şiddetli olarak, tekrar ortaya çıkar.

• Bundan sonrası felçlerin beklendiği zamandır. Boyun kasla­rında tutukluk (menenjitte olduğu gibi), deride aşırı duyarlık, ışık­tan rahatsız olma, barsaklarda mikroplanmadan dolayı ağrı, kas­larda kramp halleri, ruhsal dengede bozulma felç öncesi gözlene­bilecek belirtilerdir.

• İlk felç hali bacaklarda görülür. Bundan sonra artık hasta­nın çocuk felcine yakalandığı şüphe götürmez.

• Felçli bölgelerde kan dolaşımı zayıf olduğundan deri soğur ve kurur; morumsu kırmızı bir renk alır.

DİKKAT: Eğer felç hali solunum sistemine atlarsa, hasta yut­kunma, konuşma ve soluk alma güçlükleri çeker. Müdahale edil­mediği takdirde neticesi ölümdür.

√ Çocuk Felci-Ne Yapmalı?
Çocuğunuza mutlaka "çocuk felci aşısı" yaptırmız. Sıcak böl­gelere seyahat edecek olanlar da tedbir olarak aşı yaptırmalıdırlar.

NOT:
• Çocuk felci aşısı genellikle ağızdan uygulanır. Buna "sa­bin tipi" aşı diyoruz. İlk doz, bebekler altı aylık olmadan önce, ikinci doz bundan iki ay sonra; üçüncü doz alta ay sonra verilerek aşı tamamlanır. Daha sonraki aşılar (yine üç doz halinde) beş ve onbeş yaşında tekrarlanmalıdır.

• Hastalık yapan çocuk felci virüslerine karşı kesin bir tedavi şekli yoktur. Bu sebepledir ki, aşı son derece önem kazanmakta­dır. Aşı ile verilen canh virüsler, vücudun savunma mekanizması­nı harekete geçirmekte ve oldukça etkili bir bağışıklık kazandır­maktadır.

• Sağlam bünyelerde, hastalık mikropları fazla tahribat yapa­madan, iyi bir beslenme ve yatak istirahatinden sonra, hastalık felç hali görülmeden atlatılmaktadır.

• Çocuk felci şüphesi veren belirtiler ortaya çıkınca mutlaka - vakit geçirmeden- doktora görünmeli; gerekli tıbbi tedavi sağlan­malıdır.

• Felç durumlarında, hastanın iyileşme arzusu oldukça önem­lidir. İyileşme ümidini kaybeden hastalar, doktorun işini güçleşti­rir; tedavinin tesirini azaltırlar

dang hastalığı

dang hastalığı

Etinden ve sütünden istifade edilen hayvanlardan insana ge­çen bir hastalıktır.

Hayvanla doğrudan temasta bulunan veteri­ner, celep, bakıcı ve kasaplara mikrop bulaştığı gibi; hasta hay­vanın et ve sütü İle beslenenlere de bulaşabilir. Dang hastalığının insandan insana geçtiği hemen hemen hiç görülmemiştir. Geçiş yolları deri ve sindirim sistemidir.



√ Dang Hastalığı-Belirtileri:
• Yavaş yavaş yükselen ateşle kendisini belli eder.
• Ateşle birlikte sık terleme vardır.
• Çoğu vakalarda ishal de görülür.
• İki-üç hafta sonra ateş bir düşer, bir yükselir.
• Müdahale edilmediği takdirde hastalık iki sene sürer. Ancak hastanın genel durumunda fazla bozulma olmaz.

DİKKAT: Vücut direnci düşük kimselerde kulak altı bezlerinde, er bezlerinde, akciğer zarında, atar damarlarda ve kalp kasların­da iltihap yapabilir.

√ Dang Hastalığı-Ne Yapmalı?
• Belirtileri ortaya çıkar çıkmaz doktora gidiniz.
• Hastalığın normal tedavi usulü, karışık antibiyotik uygula­masıdır.
• İnsandan insana mikrop geçişi olmadığı için hastanın ayırıl­masına gerek yoktur

deli dana

deli dana hastalığı bovine spongioforme

deli dana hastalığı bovine spongioforme encephalopathie : İngiltere de 10 yıl önce patlak veren ve sığır etinden insanlara da geçebileceği kabul edilen Deli Dana hastalığının başlıca nedeninin hayvancılığın bir sanayi haline geldiği Avrupa da sığırların ot yerine etle beslenmesi olduğu sanılıyor.



Avrupa ülkelerinde et ve süt hayvanları ucuz ve karlı olduğu gerekçesiyle, giderek artan biçimde, bitkisel yemler yerine kemik tozu ve insan tüketiminde kullanılmayan artık etlerden imal edilen yemlerle besleniyor. Birçok bilim adamı doğal beslenme biçimine aykırı bu diyetin tehlikeli hayvan hastalıklarının yayılmasına neden olduğunu düşünüyor.

BSE : BSE, Bovine Spongioforme Encephalopathie kelimelerinin kısaltılması. Türkçesi: Sığırların beyinlerinde süngerimsi biçimde dejeneratif değişiklerin oluşmasıyla belirgin hastalık. Hastalığa yakalanan sığırların hareketlerinde anormallik olduğu için, bu hastalığa halk arasında deli dana hastalığı denildi.


BSENİN KÖKENİ : Deli dana hastalığına çok benzeyen ve sadece koyunlarda görülen Scarpie hastalığı, yaklaşık 250 yıldır biliniyor. Bu hastalık, diğer hayvan türlerine bulaşabiliyor. Scarpie hastalığından ölmüş bir koyun, sığırlar için hazırlanan yemlere katkı maddesi olarak kullanıldığında, hastalık sığırlara bulaşıyor.

BSENİN SIĞIRLARDAKİ BELİRTİLERİ : Hastalığın ilk belirtileri genellikle bulaşma tarihinden 4-6 yıl sonra görülüyor. İlk belirtiler, hayvanın temas sırasında çok korkması, dişlerini gıcırdatması ve saldırgan davranışlar göstermesi. Hastalığın ileri safhasında sığırlar, burunlarını ve böğürlerini anormal bir biçimde yalar, kulak hareketleri hızlanır, baş ve kulakların duruşu anormalleşir.

Hayvanlar çok fazla titrer ve bacaklarını kontrol edemezler. Çok kaşındıkları için, genellikle kafa derileri yaralanmıştır. Sığırlar, hastalığın son safhasına doğru düşer ve felç olur. Hastalığın başladığı tarihten 2-3 ay sonra da ölürler.

BSE İNSANA NASIL BULAŞIR? : BSE hastalığının insanlara da bulaştığı biliniyor. BSEnin insanlarda görülen biçimi klasik Creutzfeldt-Jakob hastalığına çok benziyor. Creutzfeldt-Jakob hastalığı ilk kez 1920li yıllarda iki Alman Nörolog tarafından tarif edilmişti. Bu hastalık, insanlarda normalde 60 yaşından sonra görülüyor. Klasik Creutzfeldt-Jakob hastalığının nedenleri hala bilinmiyor.

Son zamanlarda genç insanlar da Creutzfeldt-Jakob hastalığının belirtilerine çok benzeyen bir hastalık nedeniyle hayatını kaybedince, bilim adamları, BSEnin insanlara da bulaştigi sonucuna vardilar.

CREUTZFELDT-JAKOB HASTALIGININ BELIRTILERI : Hastaligin ilk belirtileri yorgunluk, uyku bozuklugu ve iştahsizlik. Hastalar, dizlerinde agri hisseder ve hareketlerini kontrol etmekte zorlanirlar. Ardindan hafiza kaybi başlar.

Hastaligin son safhasinda istem dişi kas hareketleri hastayi yataga düşürür ve hasta yataginda ölümü bekler. Creutzfeldt-Jakob hastaliginin tam teşhisi ancak otopsiyle yapiliyor. Otopside, hastanin beyninin süngerimsi bir biçim aldigi görülür.

HASTALIGA YAKALANMAMAK IÇIN NELER YAPMALI? : BSE hastaligina en fazla Ingilterede yetiştirilen sigirlarda ve orada üretilen yemlerde rastlandigi için, Ingiltereden ithal edilen koyun ve dana eti alınmamalıdır.

Bilim adamları, hastalıklı sığırlardan yapılan süt ürünlerinde ve et suyu tabletleri gibi ürünlerde çok az sayıda virüs bulunduğu için, hastalığın bu ürünlerden bulaşmasının mümkün olmadığı görüşünde. Beyin, dalak ve omurilik içeren ürünler ise çok tehlikeli. Sığır dokuları içeren kozmetik ürünlerinin de tehlikeli olmadığını belirten bilim adamları, her ihtimale karşı bitkisel maddelerden yapılan ürünlerin tercih edilmesini öneriyor.

BSE VEYA CREUTZFELDT-JAKOB HASTALIĞININ TEDAVİSİ : İlaç tedavisi şu an mevcut değil.

BSE HASTALIK ZİNCİRİ NASIL KIRILIR? : Scarpie hastalığı nedeniyle ölmüş koyunların, hayvan yemi olarak kullanılmaması gerekiyor. Hastalanan sığırlar hemen kesilmeli ve yakılmalıdır

difteri

difteri kuş palazı aşısı penisilin steroid

Difterinin nedeni olan Corynebacterium diphtheriae bakterisi oldukça tehlikeli bir zehir salgılar. Bakterinin salgıladığı bu zehir kalpte ve sinir sisteminde oldukça ciddi bozukluklara yol açar. Mikrobun kaynağı hastalar ve bakteriyi taşıyan kişilerdir. Genellikle damlacık yoluyla bulaşır. Çok ender vakalarda doğrudan temasla geçer. Vücudun hemen kabul ettiği bir hastalık değildir. Bebeklerde çok ender olarak rastlanır.

Çocuklarda 2-6 yaş arası çok sık görülür. Yaş ilerledikçe hastalığa yakalanma olasılığı giderek zayıflar.

Oluştuğu yerlere göre difterinin aşağıdaki çeşitleri vardır:
Burun difterisi : Difterinin bebeklerde en çok görülen şeklidir. Bazen çok az ateş yapar. Solunum güçleşir. En belirgin işareti burun akıntısının iltihaplı ve kanlı olmasıdır. Burun difterisi çoğu zaman fark edilmez ve ağır hastalık olması nedeniyle tehlikelidir.

Ağız ve boğaz difterisi : En sık görülen difteri şeklidir (yüzde 50). Boğaz ağrısı ve yutkunma güçlüğü ile başlar. Bademciklerin üstü ve küçükdil boğazın arka duvarına (ağır seyreden vakalarda ağız dokusuna) kadar uzanan beyazımsı gri renkli lekelerle kaplanır. Lekeler, tahta bir spatula ile kazındığında kanama olmaz. Boyun lenf bezlerinde şişme görülür.

Gırtlak difterisi : Kimi zaman kendiliğinden kimi zaman da boğaz difterisinden yayılarak oluşur. Çocuklarda 1-4 yaş arası çok sık görülür. Yavaş yavaş sıcak basması, kuru ve boğucu öksürük ve solunum güçlüğü ile başlar. Bu belirtiler birkaç gün içinde şiddetlenir. Belirtilerin nedeni gırtlak zarındaki şişliklerin difteri pasına dönüşmesidir. Eğer gerekli müdahale yapılmazsa solunum yollarında hayati tehlike oluşturabilen sıkışmalar olabilir. Solunum güçlüğü giderek artar ve soluk alınırken ıslığa benzer bir ses duyulur. Boğaz kasları gerilir. Göğüs kafesi ve karın boşluğu zorlanır. Çocuklarda morarma olur. Yüz soluk, nabız zayıf, kalp atışları hızlıdır. Boğulma krizleri ölümle sonuçlanabilir.

Göz difterisi : Gözün bağdokusu üzerinde oluşur. Göz şişer ve beyazımsı gri renkli bir tabakayla kaplanır. Bazı durumlarda göz açılamayacak kadar şişer, gözden kanla karışık iltihap akar. Saydam tabakanın zedelenmesi sonuçta kör olma olasılığı vardır.

Deri ve yara difterisi: Oldukça tehlikelidir ve belirli bir yara tabakası oluşturarak kendini belli eder.

Göbek difterisi : Yara difterisinin göbekte görülen şeklidir.

Ortakulak difterisi : Çok ender olarak görülür.

Kuluçka devresi: 1-7 gün.
Belirtileri
Hastalık ateşle başlar. Baş ağrısı, kusma, çocuklarda karın ağrısı olur. Belirtileri bakterilerin yerleştiği bölgeye göre değişiklik gösterir.

Seyri
Çok hafif geçen durumlarda hasta olan kişiyi fazla sarsmaz ve ateş aşırı derecede yükselmez (38,5 dereceye kadar). Çok belirgin olmayan yutkunma güçlüğü görülür. Kimi zaman, difterinin belirgin özelliği olan iltihaplı tabaka bile olmaz. Bu takdirde hastalığın hızla yayılma olasılığı vardır, çünkü hastalık teşhis edilemediği için hastanın ayrılması söz konusu olmamıştır.

Hastalık sürekli ilerleme gösteriyorsa boğaz, burun ya da gırtlak difterisi vb. gibi difteriler ortaya çıkabilir. Hastalık seyrinin çok ağır geçtiği durumlarda kuvvetli zehir etkileri görülür. Çok yüksek ateş, nabız düzensizliği, huzursuzluk, sürekli kusma, burun ve deride ufak tefek kanamalar, boğazda şişme gibi ağır yan etkiler ortaya çıkar. Difteri bakterilerinin salgıladığı zehir kana geçerse kalp, kan dolaşımı ve sinir sistemlerinde bozukluklar baş gösterir. Sonunda kan zehirlenmesinden kaçınılamaz.

Hastalığın seyri sırasında en belirgin işaretler şunlardır:
Aşırı solukluk, kusma, nabız atışlarının düzensizliği, soğukluk duygusu, ısı ve tansiyon düşmesi, 2. ya da 3. hafta içinde kalp kaslarındaki iltihaplanma sonucu ani ölüm. İyileşme sırasında bile kalp kaslarının iltihabı sonucu ölüm görülebilir. Diğer bulaşıcı hastalıklara oranla kalp daha çok etkilenir. 2. ve 4. haftalar arasında görülen felçler, sinir sisteminin de hastalıktan ötürü etkilendiğine işarettir. Hastalık nedeniyle oluşan felçler hastayı ve ailesini korkutursa da, hastalık teşhisinde yardımcıdır ve çoğu kez birkaç ay sonra felç durumu ortadan kalkar.

Tedavi
En iyi ilaç l894te bulunan difteri serumudur. Difteri serumu, kanda serbestçe dolaşan zehirli maddeleri yakalar, ama kalp kasları . ya da sinir sistemine yerleşmiş olan zehirli maddelere ulaşamaz ve hastalığa neden olan bakterileri öldüremez. Bu nedenle difteri .serumu mümkün olduğu kadar erken verilmelidir. Serumla birlikte penisilin de verilmelidir. Penisilin yalnızca difteri bakterilerini yok eder, zehirleri etkileyemez. Kan dolaşımının sürekli kontrol altında tutulması çok önemlidir. Kalp üzerindeki yan etkisi dikkate alınarak hastanın 8-14 gün süreyle yatakta tutulması gerekir. Difterinin her çeşidinde ve kalpteki yan etkilerinde hastanın mutlaka bir hastane tedavisi altına alınması zorunludur.

Korunma
Burun ve gırtlak salgılarının .bakteriyolojik laboratuvar araştırmasında sonuç negatif alındığında hastalık bulaşıcı niteliğini kaybetmiş demektir. Çocuklara difteri aşısı yapılmalıdır. Hastalığın bulaşmasını önlemek amacıyla hastanın mutlaka ayrılması gerekir. Beklenir bir difteri olasılığına karşı çocuklara serum verilebilir.

Difteri aşısı dört haftalık aralarla yapılır. İlk aşı, bir yaşına kadar yapılmalı, 2 ve 6 yaşlarında tekrarlanmalıdır. Difteri aşısı tetanos aşısı ile birlikte de yapılabilir. Hastanın evde tedavi edilmesi halinde, hastaya bakan kişinin hastanın yanına girerken bir maske takması ve oksijen peroksitli suyla gargara yapması gerekli önlemler arasında sayılabilir. Difteride penisilin, eritrosin ve streptomisin kullanılır. Ağır vakalarda kortikosteroidler kullanılabilir

grip

grip soğuk algınlığı tedavisi

Grip ve soğuk algınlığı sonucu oluşan enfeksiyonlarda etken %90 virüslerdir. Grip, soğuk algınlığına neden olan 200 kadar değişik virüs tanımlanmıştır.

Grip Nedir? Grip ve soğuk algınlığı sonucu oluşan enfeksiyonlarda etken %90 virüslerdir. Grip, soğuk algınlığına neden olan 200 kadar değişik virüs tanımlanmıştır.



√ En sık görülen virüsler,
• Rhinovirüsler %15-40
• Coronavirüsler %10-20
• Parainfluenza virüsü %5-10
• Respiratuar sinsial virüsler %6

Nezle ve grip kişiden kişiye bulaşır. Başlangıçda bu bulaşmanın "damlacık enfeksiyonu" ile yani aksırma,
öksürme ile etrafa saçılan damlacıkların içindeki virüslerin havada kalması ile olduğu sanılmaktaydı. Ancak şimdi mevcut kanıtlar bulaşmanın virusu almış hastanın elinden hassas insanlara geçmesi ve hassas bireylerin de nazal (ağız-burun) mukozalarına sürmeleri ile olduğu yönündedir. Bu nedenle soğuk algınlığı ve nezlenin bulaşmasını engellemenin yolu ellerin sık yıkanmasıdır.

Yapılan araştırmalar havanın soğukluğunun grip ve soğuk algınlığı hastalığının başlaması ve seyretmesi ile ilintili olmadığını göstermiştir. Üstelik bu araştırmalara göre psikolojik stres, üst solunum yollarını etkilleyen alerjiler ve adet dönemlerinin hastalığa yakalanma riskini artırdıkları saptanmıştır. Grip ve soğuk algınlığına bir çok virüs sebep olabileceği için de vücut hiçbir zaman bu virüslerin tümüne direnç geliştiremez. Bu sebeple her sene tekrar tekrar soğuk algınlığı geçirilebilir.

√ Grip, soğuk algınlığında,
• Grip soğuk algınlığı tanısını koyup var olan belirtileri belirlenmelidir.
• Belirtilere göre tedavi yapılmalıdır.

√ Belirtiler nelerdir ?
• Ateş
• Baş ağrısı
• Eklem ve kas ağrısı
• Yorgunluk hissi,
• Akan ya da dolu burun
• Hapşırma
• Bogaz ağrısı
• Gögüs doluluğu

√ Ne Yapmalı ?
Grip ve soğukalgınlığı için aşağıdaki durumlardan herhangi birinin görülmesi halinde ve belirtilerin 7-10 gün içinde geçmemesi durumunda mutlaka doktora başvurmak gerekmektedir.

• 39 C'yi geçen ateş
• Sürekli yada çok kıvamlı balgam üreten öksürük
• Nefes alırken ağrı
• Devamlı kulak ağrısı
• Şişmiş lenf bezleri
• Yutkunurken zorlanma

√ Tedavi
Grip ve soğuk algınlığında belirtiler giderilerek hasta rahatlatılır. Bazı ilaçlar birden fazla etken madde içermektedirler. Bu maddelerin ne olduklarını bilip sadece ihtiyaç duyulan etken maddeleri içeren ilaçları kullanmak gerekir.

Ateşi düşürmek ve ağrıyı azaltmak için antipiretik ve analjezikler yani ağrı kesici ve ateş düşürücüler kullanılmaktadır. Hafif ve orta dereceli ateşlerin düşürülmesi için tüm dünyada 124 yıldır parasetamol güvenle kullanılmaktadır.

Hapşırık ve kaşıntı semptomlarını azaltmak için antihistaminikler kullanılmaktadır. Antihistaminikler birinci ve ikinci kuşak antihistaminikler olmak üzere iki grupda incelenmektedir. Birinci kuşak antihistaminikler uyku (sedasyon) yapma özelliğinde olduğu için çalışanların özellikle de trafikde bulunan kişilerin,dikkat gerektiren işlerde çalışan kişilerin kullanmadan önce dikkat etmeleri gerekmektedir.

İkinci kuşak antihistaminikler uyku hali yapmadıkları için daha güvenle tercih edilebilir. Grip ve soğukalgınlığı tedavisi için, içinde uyku hali yapmayacak antihistaminik bulunan Duact kullanılması hem iş gücü kaybını önleyecek hem de kısa sürede tedaviyi sağlayacaktır.

Burun tıkanıklıklarının giderilmesi ve üst solunum yollarındaki konjesyonu (tıkanıklığı) azaltmak için dekonjestanlar kullanılmalıdır. GlaxoSmithKline'ın grip ürünleri içindeki dekonjestan madde ppa (fenilpropanolamin) değil pseudoefedrindir.

İki farklı türde öksürük vardır. Eğer balgamlı bir öksürük var ise balgamın sulandırılıp solunum yollarından atılabilmesi için ekspektoran içeren bir öksürük şurubunun kullanılması gerekir. Dünyada en yaygın olarak kullanılan ekspektoran madde guaifenesindir.

Eğer kuru, gıcık yapıcı türde ve özellikle akşamları rahatsız eden bir öksürük var ise antitüssif özellikteki ilaçların kullanılması uygundur. Antitussifler beyindeki öksürük merkezini baskılayarak öksürüğün kısır
döngüsünü kırar ve öksürüğün sayı ve şiddetini azaltırlar.Dekstrometorfan içeren antitussifler kuru öksürüğün sayısını azaltan etkin madde olarak kabul edilmektedir

kızamık

kızamık enfeksiyonu

• Mikrop vücuda girdikten ancak on bir giin sonra hastalık ortaya çıkar.
• Hastalığın ilk günü vücut ateşi birden bire yükselir; nezle ve öksürük başlar. Deride iltihaplanma görülür.
• Baş ağrısı da vardır.
• İkinci gün vücut ateşi düşer. Avurt içlerinde beyaz lekeler or­taya çıkar.
• Üçüncü gün ağız içinde ve boğazda kırmızı lekeler oluşur.


• Dördüncü gün vücut ateşi tekrar yükselir. Ateşle birlikte, ku­lak arkasından başlamak üzere lekeler belirir. • Bu lekeler, iki-üç gün içinde bütün vücuda yayılır.

Kızamık lekelerini, diğer döküntü lekelerinden ayıran özellik­ler şunlardır:
• Açık kırmızı renktedirler.
• Mercimek büyüklüğündedirler.
• Sınırları kesin olup kenarları yayvan değildir.
• Zamanla birkaç leke birleşerek daha büyük lekeler oluştura­bilirler.
• Lekelerin vücuda yayılışı sırasında şiddetli öksürük, iştahsız­lık, halsizlik, lenf bezlerinde şişme görülür.
• Gözlerde sulanma ve sümük salgısında artış olur.
• Yaklaşık beş gün sonra lekelerde ve hastahk belirtilerinde gerileme başlar.
• Beş günün sonunda lekelerin rengi açık kahveye dönüşerek iki-üç hafta kadar varlıklarını sürdürürler.
• Vücut ateşinin düşmesi ile birlikte hastalığm bulaşma tehli­kesi azalır.

DİKKAT:Hastalık sırasında vücut direnci iyice düşeceğinden, hastanın bakımı ve istirahati yeterince temin edilmediği takdirde beyin zarı iltihabı, akciğer veremi, ortakulak iltihabı gibi ciddi hastalıklara sebebiyet verebilmektedir.

Ne Yapmalı?
• 12. aydan itibaren çocuğunuza kızamık aşısı yaptırınız.
• Hastalık sırasında ortaya çıkması muhtemel diğer hastalık­lara karşı antibiyotik tedavisi uygulatınız.
• Hastaya bol bol sıvı ve sulu yiyecekler veriniz.
• Öksürük, nezle ve baş ağrısı için gerektiğinde doktor tarafından yazılmış ilâçlar verilebilir.
• Hastalık göz iltihaplarına da yol açabildiğinden, böyle bir durumla karşılaştığınızda, doktora haber vermekle beraber, has­tanın yatağını aşırı ışık almayacak bir yere taşıyınız.
• Kızamık, çocuk başka bir hastalık geçirdiği sırada ortaya çı­karsa; çok tehlikeli neticeler doğabileceğinden, hastanın mutlaka doktor kontrolünde bulunması icabeder.
• Kızamık geçiren bir hasta, bilhassa ilk günlerde, mutlaka di­ğer çocuklardan uzak tutulmalıdır.
• Yetişkinlerde ve beslenme bozukluğu olan çocuklarda bu hastahk oldukça ağır seyreder

kolera

kolera salgını ishal

Bilhassa 19. yüzyılda salgınlar halinde can alan tehlikeli bir hastalık idi. Mikrobunun (Vibrio Cholera) keşfedilmesi ve tesirli tedavi şekillerinin bulünması sonunda salgınların önüne geçilebil­miştir.

Belirtileri:
• Üç devre halinde seyreder: Birinci devresi, ishal ve kusma ile başlar. İshal durumu gittikçe ağırlaşarak, dışkı pirinç suyu görü­nümü alır.

Vücut devamlı tuz kaybettiği için kol, bacak ve karın­da şiddetli adale krampları ortaya çıkar.

• Ateş yükseldiği halde deri söğuk ve mordur.

• Hasta şiddetli susuzluk hisseder. Su içilmesi sonucu vücut sı­vısı tuz yönünden daha da fakirleşir.

• Birinci devre bir gün kadar sürer.

İkinci devrede vücut iyice soğur. Deri kuru, buruşuk ve mor­dur.
• Hastanın sesi zayıf ve kısıktır.

• İdrar azalmış, rengi de iyice koyulaşmıştır.

• Kan basıncı düşer, nabız zor hissedilir.

• Kramplar dayanılmaz derecede ağırlaşır.

• Zayıf bünyeli hastalar bu duruma bir günden fazla dayanamayarak ölür.

Üçüncü devre, iyileşme devresidir.
• İshal ve sıvı kaybı gittik­çe azalır. Bununla beraber, hastalık belirtilerinin tekrarladığı va­kalar az değildir.

• Üçüncü devrede hastanm durumu tekrar ağır­laştığı zaman tifo ve zatürre benzeri belirtiler ortaya
çıkabilir.

Ne Yapmalı?
• Salgm görüldüğünde aşı yaptırmız.

• Aşının vücuda kazandırdığı bağışıklık kısa vadeli olup bir ay kadardır.

• Aşı ile birlikte ahnacak en iyi tetbir, koleralı hastalardan uzak durmak ve yiyeceklerle içeceklerin temiz olmasına dikkat et­mektir.

Tedavi:
• Koleranın ilk belirtileri görülür görülmez derhal doktora gi­dilmeli, tıbbî tedavi sağlanmalıdır.

• İlk etapta vücuttaki sıvı ve tuz kaybını önleyici tetbirler alı­nacaktır.

• Beş gün müddetle antibiyotik verilerek, barsaklar kolera mikrobundan temizlenir.

• Hasta tedavi sırasında ayırılmalı; yiyecek ve içeceklerinin te­miz ve protein yönünden zengin olması sağlanmalıdır.

kızamıkçık

kızamıkçık hamilelik aşı

Belirtileri: Mikrop vücuda girdikten iki-üç hafta sonra hastalık ortaya çıkar. Kızamık kadar tehlikeli ve fazla bulaşıcı değildir.

Belirtileri:
• Hastalık hafif ya da yüksek ateşle başlar.

• Kızamığa benzer döküntüler görülmekle birlikte, en belirgin

• özelliği kulak arkası ve altı lenf bezlerinde şişlik görülmesidir.

• Nezle ve halsizlik yapabilir ama öksürük pek görülmez.



• Lekeler kızamığınkinden daha hafif ve daha açık renktedir.

• Ateş ve döküntü dördüncü günün sonunda kaybolur.

• İki hafta içinde lenf bezlerindeki şişlik iner.

• Hastahk sonunda yan etkiler (ilâve hastalıklar) görülmez.

• Çocuklar için zararsız bir hastalıktır.

• Ateş sırasında hasta yatakta istirahat ettirilmelidir. Ancak diğer çocuklardan uzak tutmaya gerek yoktur.

DİKKAT: Hâmile bir kadın, gebeliğin ilk üç ayında kızamıkcığa yakalandığı takdirde hastalık yapan virüslerin döl yatağındaki bebeğe (fetus) zarar verme ihtimali oldukça yüksektir. Doğacak bebekte göz, kulak ve kalp bozuklukları görülebileceğinden kız ço­cuklarının bu hastahğı erken yaşlarda geçirmelerinde büyük fay­da vardır.

Kızamıkcığı 2-5 yaş arasında geçirmeyen kız çocukları­na mutlaka 11-15 yaşları arasında aşı yapılmalıdır. Çocuk yap­maya niyetlenen genç bir hanım, eğer bu hastahğı çocukken ge­çirmemiş ve aşı da yaptırmamış ise; hâmile kalmadan önce aşı yaptırmalıdır. Aşı, doğum kontrol hapı alınmadığı bir zamanda yaptırılmalıdır

kuduz

kuduz tedavisi hayvan ısırığı

Özellikle köpek, kedi, kurt, tilki ve yarasa gibi memeli hayvan­larda görülen bir hastalıktır.

İnsana da bu kuduzlu hayvanların ısırması ile geçer. Dişlerin açtığı yaraya, kuduz virüsü taşıyan hayvan salyası bulaşır. Virüsler yaradan içeri girdikten sonra si­nirler yoluyla merkez sinir sistemine (beyne) ulaşır; tahribatmı ya­parak sonu ölüm olan genel felçlere sebebiyet verirler.



Belirtileri:
• Hayvan ısırdıktan ancak bir ila altı ay sonra hastalık belirti­leri ortaya çıkar. Bu müddet değişikliği, vücudun direnci ve ısırı­lan yerin beyne olan uzaklığı ile orantılıdır.

• İlk belirtileri karamsarhk ve huysuzluktur.

• Sonra, boğazda başlayan ağrılı kasılmalardan dolayı, hasta su içemez. Bunu beceremediğinden huysuzlaşır. Halk arasında bu durum "su korkusu" tâbiri ile açıklanır.

• Yutkunma güçlüğünü ağrılı kas spazmları izler. Hastada şu­ursuz tepkiler ve ihtilaçlar (delilik halleri) belirir.

• Nihayet, birkaç gün içinde, adale kasılmaları genel felç hali­ne dönüşür ve sonuç ölümdür.

Ne Yapmalı?
• Bir hayvan tarafından ısırıldığınız zaman, her halükarda, ku­duz olabileceğini düşünmelisiniz.

NOT: Hayvanda kızgınlık ve azgınhk alâmetleri varsa; köpek ise havlarken, kedi ise miyavlarken ahşılmışın dışında sesler çıka­rıyorsa; hele ağzında bol salya varsa onu mutlaka yakalayıp be­lediye tabibine veya bir hastahaneye götürünüz. Yakalamaya ça­lışırken -tekrar ısırılmamak için- dikkatli hareket ediniz.
Isırılan yeri bol sabunlu su ile yıkayınız.

Yakaladığınız hayvanı ilgili sağlık kuruluşuna (belediye tabi­bi veya hastahane) götürüp "kuduz testi" yaptırınız. Görevliye, ısırıldığınızı söyleyiniz ve gerektiğinde aranmak üzere adresinizi ve telefon numaranızı veriniz. Veya neticeyi almak üzere randevu isteyiniz.

Testler kuduzu doğruladığı takdirde ısırık yeri cerrahi usul­lerle temizlenir ve kuduz serumu zerkedilir. Arkasından vücuda aktif bağışıklık kazandırmak için ölü kuduz virüsü aşılanır. Aşılama usulleri değişik olmakla beraber, hepisinin de gayesi hastada kuluçka devresi sona ermeden bağışıkhk oluşturmaktır

kuş gribi

kuş gribi virüsü enfeksiyonu

Uzun bir yolculuktan sonra ülkemize de gelen kuş gribinin görüldüğü yerlere göre tahmini rota çizildi. Bu rota kuşların göç yolu ile az çok örtüşüyor ve virüsün göçmen kuşlarla bulaştığını kanıtlar gibi. Bilim adamları bu konuda yine de kuşkulular. Bazı gözlemler gerçekten de akıl karıştırıcı.

Televizyon ekranında orta yaşlı bir adam, mutfağındaki tencereden tavuk parçalarını koparıp yiyor.

"İşte görüyorsunuz ben yiyorum" derken, kırmızı tencerenin üzerine örtülmüş alüminyum folyoyu kaldırarak yediği tavuğu da göstermeyi ihmal etmiyor. Sözünü ettiğimiz kişi Aydın Valisi Mustafa Malay. Vali kümesteki tavukları kestirip, derin dondurucuya yerleştirmiş, tavuk hastalıklı bile olsa pişirilip yenir, yeter ki en az 70 derecede pişirilsin diyor.

Kuş gribi ülkemizin doğu sınırından batı sınırına kadar yayıldı. Bir iki hafta içinde yarım milyonun üzerinde kanatlı hayvan öldürüldü. Virüs onlarca insana bulaştı, hastalıklı tavukları pişirip yiyen dört çocuk öldü. Bu dört çocuk Güneydoğu Asya dışında H5N1 yüzünden hayatını kaybeden ilk kurbanlar.

İşte bu nedenle de Türkiye'de yaşananlar Avrupa'yı telaşlandırdı. Virüs Avrupa sınırlarına gelip dayanmıştı sonunda, şimdi ne olacak?

Virüsün kanatlı hayvanlarda hızla yayılması mutasyona uğramasını kolaylaştırabilirdi ve böyle bir olasılık yok da değil. Dünya Sağlık Organizasyonu (WHO) Türkiye'de hastalanan iki çocuktan alınan iki örnekte genetik değişimler tespit etti.

Bunun ne kadar önemli bir değişim olduğu bilinmiyor henüz, ama mutasyon, kuş hücresinden çok insan hücresiyle daha kolay birleşmesine izin veriyor ki bu da insandan insana bulaşan virüsün doğmasına neden olabilir, diyor WHO'nun viroloji uzmanı Mike Perdue. Bulaşma riski yüksek
Türkiye'den alınan virüs örnekleri 2003 yılında Hong Kong ve 2005 yılında da Vietnam'da saptanan mutasyon özelliklerine benzemekte.

- Uzakdoğu'da ilk vakalar 8-9 yıl önce çıktı ortaya. Çin'de 1996 yılından bu yana beş kişi hayatını yitirdi.
- Virüs 1997 yılında Hong Kong'da 18 kişiyle bulaştı, hastalananlardan altısı öldü. Bu arada Kamboçya, Vietnam, Tayland ve Endonezya'da da ölüm vakaları yaşandı.
- Hastalık ülkemizde özellikle de çocukları vurdu. Testleri pozitif çıkan ilk 14 hastadan sadece ikisi 20 yaşından büyüktü. Herhalde yetişkinler daha önce geçirdikleri grip enfeksiyonları nedeniyle daha güçlü bağışıklık sistemine sahipler.

Akciğerlerden Kana
Hasta tavuğun kanatlarında virüs birkaç gün yaşayabilirken, insan cildinde etkisi birkaç saat içinde geçiyor. Gözler, burun ve ağızdan bedene giren virüs solunum yollarındaki mukoza hücrelerine yerleşerek biran önce diğer hücrelere yayılarak çoğalmaya çalışıyor.

Ancak insan, hastalık semptomlarını bedeninde milyonlarca virüs dolaşmaya başladıktan sonra hissediyor.
Yüksek ateş, öksürük, solunum zorluğu gibi belirtiler, hastaların dört ila beş gün içinde hastaneye baş vurmalarını kaçınılmaz kılıyor. WHO uzmanları bundan sonraki üç günün hayatta kalmak için çok önemli olduğunu söylüyorlar. Koçyiğit ailesinin üç çocuğu ve nüfus kütüğünde 12 yaşında görünen ama biyolojik yaşı on altı olan Fatma Özcan'ın da tedavisi gecikmişti.

Kuş gribi saptanan her yerde kanatlı hayvanlar öldürülmeye devam ediliyor. Virüs hayvanlar arasında ne kadar çok yayılmaya devam ederse insana bulaşma tehlikesi azalmakta, dolayısıyla da mutasyona uğrayıp "süper virüse" dönüşme riski de. Bu yüzden virüsün diğer hayvanlara bulaşmadan, temizlenmesi büyük önem taşımakta.

İnsandan insana
Dünya genelinde milyonlarca kuşa bulaştı virüs ve durmadan sekiz gen parçasında değişime uğruyor, hatta bir kez diğer kuş gribi virüsleriyle bile birleşti. Böylece yeni bir H5N1 türü ortaya çıktı ve 2005 yılında Çin'de ilk kez yabani kazları öldürdü.

Daha sonra yapılan incelemelerde söz konusu virüs kökünün kümes hayvanları ve fareler için son derece tehlikeli olduğu ortaya çıktı. Tayland'daki bir hayvanat bahçesinde kaplanların hastalandığı haberi ortaya çıktı. Ve kuş gribi virüsü iki kez insandan insana da geçti. 2004 yılında Taylandlı ailenin fertleri virüsü birbirine bulaştırmıştı.

Uzmanlar çok bulaşıcı olan ve insandan insana kolayca bulaşan bir süper virüsün henüz gelişmediğini söylüyorlar. Tayland'daki vakada virüsün daha fazla kişiye bulaşmamasının sebebi bu şekilde açıklanıyor. Ya da aile hastalandığında yanlarına kimse yaklaşmamıştı diyor uzmanlar.

Bilim adamlarının en büyük korkusu kuş gribi virüsünün insanda görülen "normal" grip virüsüyle kaynaşıp bir "süper virüs" haline dönüşmesi. Bu açıdan bakıldığında grip vakalarının minimum seviyede ortaya çıkması "süper virüs" tehlikesini azaltabilir.

Süper virüs tehlikesi
Kuş gribine karşı etkili olmayan grip aşısı da bu konuda yararlı olabilirdi. Ortada grip virüsü yoksa, kaynaşma da olmaz ama grip vakalara ne kadar çoğalırsa mutasyon riski de yükselir.

Kuş gribinin dünyanın birçok yerine yayılması göçmen kuşlara bağlanıyor. Virüs, gerçekten de belli başlı göç yolları üzerinde tespit edildi. Başlıca ördek ve kaz gibi su kuşları, diğer kuş gribi virüslerini de taşıyabiliyorlar. H5N1 soğuk suda direncini kolay kolay yitirmemekte. Hastalık taşıyan bir ördeğin dışkısı bir göle düştüğünde üç hafta boyu diğer hayvanlara bulaşabiliyor diyor uzmanlar.

Ülkemiz komşu Rusya'yla birlikte dünyanın en önemli göç yolu üzerinde yer almakta. Sonbaharda on binlerce kuş Sibirya'dan yola çıkarak, Karadeniz bölgesi üzerinden Afrika'ya doğru yol alıyorlar. Bu yüzden virüsün ortaya çıkması neredeyse kaçınılmazdı.



menenjit

menenjit viral bakteriyel menenjit

Menenjit viral bakteriyel etkenler korunma : Bazı menenjit tipleri çok hızlı şekilde beyin hasarına ya da ölüme neden olabilir. Öte yandan bazı virüslerin yol açtığı menenjit hafif seyreder. Menenjit aşıları özellikle salgınlar sırasında uygulanır ve çocuklara rutin aşılama yapılmaz.

Menenjit, meninksin (beyni ve omuriliği örten zarlar) iltihaplanmasıdır.

Çoğunlukla vücudun başka bir bölgesindeki enfeksiyondan tipik olarak kan dolaşımı yoluyla meninkse ulaşan mikroorganizmaların yol açtığı enfeksiyon sonucu oluşur. Doktorunuz omurilik sıvısından aldığı örneği inceleyerek menenjit tanısı koyabillr. Bebeklerde ve genç çocuklarda belirtileri saptamak zor olabilir.

√ MENENJİT TİPLERİ :
• Viral menenjit: Çoğunlukla görece hafif seyreder ve ABD de bakteriyel menenjitten daha yaygın olarak ve daha çok kış aylarında salgınlarla görülür. Genellikle tedavi gerekmez ve çoğunlukla 2 hafta içinde iyileşir.

• Bakteriyel menenjit: Yaşamı tehdit edici olabilir ve hemen tedavi edilmesi gerekir. Günümüzde, Streptococcus pneumoniae ve Neisseria meningitidis (meningococcus) tek tek vakalar ya da salgınlar şeklinde görülen bakteriyel menenjitin önde gelen nedenleridir. Haemophilus influenzae tip b, ABD de 1990 lı yıllardan önce 6 yaşından küçük çocuklarda menenjitin önde gelen nedeniydi. Ancak çocuklara rutin aşılamanın bir parçası olarak uygulanan aşılar, bu tip menenjit insidansını düşürmüştür. Yeni doğanlarda, grup B streptococcus ve E. coli gibi başka bakteriler menenjite yol açabilir

√ BELİRTİLER:
• Yenidoğan bir bebekte huzursuzluk ya da uyuşukluk olabilir ve beslenemez. Hafifçe içe göçük olan başın yumuşak bölümü (bıngıldak = fontanel) gergin ya da dışarı çıkık duruma gelir. Daha büyük bir çocukta şiddetli ve sürekli baş ağrısı ve/ya da ense sertliği, alışılmadık biçimde sessizlik, parlak ışığa karşı duyarlılık, bulantı ya da kusma hissi.
• Bakteriyel menenjitte belirtiler hızla, bazen birkaç saat içinde gelişir. Belirtilerin ortaya çıkmasından sonra uyuşukluk başlar ve bazen bilinç kaybı olur. Vakaların yarısında koyu kırmızı ya da morumsu lekeler görülebilir.
• Viral menenjitte belirtiler daha hafiftir ve gribe benzeyebilir.

√ KORUNMA:
• Bakteriyel menenjitin belirli suşları için aşılar mevcuttur ve bunlar salgınları kontrol altına almaya ya da belirli bölgelere seyahat edenlere yardımcı olabilir. Enfekte kişiyle yakın temasta bulunanlar (aile üyeleri) enfeksiyondan korunmak için antibiyotik kullanabilir. Enfekte kişinin ağız salgısından uzak durulması (öksürükten ve öpüşmekten kaçınmak) ve ellerin dikkatle ve sık yıkanması da alabileceğiniz diğer önlemlerdir.

nezle

nezle rinit rinofarenjit akut allerjik atrofik

Rinit bildiğimiz nezlenin tıptaki adıdır. Açık renk burun akıntısı ile başlar, sonra bu akıntı kalınlaşır, rengi koyulaşır. Ateş fazla yükselmez, çocuğun genel durumu iyidir. Küçük bebeklerde burunun tıkanması, yemek yemesinde , uyumasında zorluk çıkartırsa da , basit bir hastalıktır.

√ nezle rinit rinofarenjit tanım :
Rinit bildiğimiz nezlenin tıptaki adıdır.

Açık renk burun akıntısı ile başlar, sonra bu akıntı kalınlaşır, rengi koyulaşır. Ateş fazla yükselmez, çocuğun genel durumu iyidir. Küçük bebeklerde burunun tıkanması, yemek yemesinde , uyumasında zorluk çıkartırsa da , basit bir hastalıktır. Burunu serum fizyolojik damlatarak açmalı, burun damlaları kullanılabilir ama yağlı ve damar sıkıştırıcı maddeler ihtiva etmemelidir.

√ Rinofaranjit :
Bu , burun arkası ve larenks bölgesine yayılmış bir nezledir. Çoğu zaman ateş yükselebilir, (ani olursa havale geçirebilir), öksürük, gıdayı reddetme, ishal görülebilir.

Tedavisi basittir.Nezlede olduğu gibi burun serum fizyolojikle temizlenir, ateş düşürücü ilaçlar verilebilir, hastalı birkaç günde geçer.

√ Komplikasyonlar :
• Orta kulak iltihabı
• Larenjit
• Bronşit
• Zatürre
Bu tür hastalıkların önlenmesi için doktor lüzum görürse antibiyotik kullanılabilir

√ Tekrarlayan Rinofarenjitler - Kronik rinit :
Sürekli burun akıntısı durumunda kronik rinitten söz edilir. Bu tekrarlar bebeklerde büyük sorun yaratır. Bebek oluşabilecek komplikasyonlara açıktır. Sürekli burunları tıkalıdır, öksürürler. Bu büyümelerini kötü yönde etkiler. Bu tekrarların sebepleri şunlar olabilir :
• çocuğun alerjik yapısı
• bağışıklık eksikliği
• demir eksikliği
• D vitamini eksikliği
• burunda polip
• tekrarlayan sinüzit
• yabancı cisim
• septum deviasyonu
• kronik beslenme bozukluğu
• çeşitli doğumsal hastalıklar

Tekrarlayan rinofarenjitler çocuğun üst solunum yolarının, çevreden gelen çeşitli virüs ve mikropların saldırısına karşı bağışıklık kazanmasına yarayan alışma hastalıkları gibi düşünülebilir. Bu tekrar eden hastalıklar çocuğun bağışıklık sisteminin oluşması için gereklidir. Genellikle 6- 7 yaşında bunlar sona erer.

Tedavi etmek için sabırlı olup, antibiyotikleri çok kullanmamalı, önleyici tedbirler almalısınız. Zaman zaman güneşli ve kuru iklimlere gidilmelidir. Eğer altında yatan başka bir hastalık varsa neden bulunup tedavi edilmelidir. Çocuk sık sık kulak yolu iltihabına yakalanıyorsa , burun etlerinin alınması gerekebilir.

√ Allerjik Rinit :
Mevsimsel özellik gösteren bir kronik rinittir. Solunumla alınan irrite edici maddelere karşı aşırı bir reaksiyon söz konusudur. Çocukluk döneminde sık görülür. Burunda kaşıntı , aksırma , sulu akıntı başlıca belirtileri oluşturur. Damar sıkıştırıcı burun spreylerinin kullanımı ile bulgular daha da şiddetlenir.

√ Atrofik Rinit :
Çocuklarda nadirdir. Uzun süren burun enfeksiyonları sonucu gelişebilir. Koku hissi bozulur . Burunda belirgin akıntı yoktur, buna karşılık kabuklanma görülür. Burun ve boğazda kuruluk hissedilir

sarı humma

sarı humma virüsü tedavisi

"Aedes aegypti" adındaki bir sivrisinek cinsi tarafından insanlara taşınan virüslü bir hastalıktır. Sivrisineğin sokması ile vücuda giren ve kana karışan mikroplar bir hafta içinde hastalık belirtilerini ortaya çıkarırlar.

Belirtileri:
• Ateş, nabız yavaşlaması, kusma ve idrarda albümin çıkması
başlıca belirtileridir.

• Bundan sonra hastada kanamalar ve sarılık görülür.

Ne Yapmalı?

• Hastalığa karşı kesin etkili bir tedavi usulü henüz bulunabiImiş değildir. Belirtilerini ortadan kaldırmaya
yönelik çeşitli metotlar denen ir.

• Hastalık bir defa geçirildikten sonra ömür boyu bağışıklık bırakır.

• Sarıhumma görülen bölgede mutlaka aşı yaptırılmalıdır. Aşının kazandırdığı aktif bağışıklığın müddeti altı senedir.

DIKKAT: Araştırmalar sarıhumma yapan virüsün kaynağının maymunlar olduğunu ortaya koymuştur. Sivrisinekler de maymunlardan alıp insanlara taşımaktadır.

Belirtileri:
• Ateş, nabız yavaşlaması, kusma ve idrarda albümin çıkması
başlıca belirtileridir.

• Bundan sonra hastada kanamalar ve sarılık görülür. Ne Yapmalı?

• Hastalığa karşı kesin etkili bir tedavi usulü henüz bulunabilmiş değildir. Belirtilerini ortadan kaldırmaya yönelik çeşitli metotlar denenir.

• Hastalık bir defa geçirildikten sonra ömür boyu bağışıklık bırakır.

• Sarıhumma görülen bölgede mutlaka aşı yaptırılmalıdır. Aşının kazandırdığı aktif bağışıklığın müddeti altı senedir.

DİKKAT: Araştırmalar sarıhumma yapan virüsün kaynağının maymunlar olduğunu ortaya koymuştur. Sivrisinekler de maymunlardan alıp insanlara taşımaktadır.



SARS

SARS ciddi akut solunum yolu sendromu

Dünya Sağlık Örgütünün dünya çapında bir sağlık tehdidi olarak ilan ettiği, akut solunum yolu yetersizliği sendromu (SARS=Serious Acute Respiratory Syndrome) adı verilen gizemli hastalık, nedenini belirleyerek yayılmasını kontrol etmeye ve hayat kurtarmaya çalışan araştırmacıların aklını karıştırıyor.

SARS nedir? SARS yakın zamanda Asyada, Kuzey Amerikada ve Avrupada görüldüğü bildirilen bir solunum yolları rahatsızlığıdır.



Akut solunum yolu yetersizliği sendromunun (SARS) semptomları nelerdir? Hastalık genellikle ateşle başlar (38 derecenin üzerinde). Ateşe zaman zaman titreme ya da baş ağrısı, genel bir rahatsızlık hissi ve vücutta ağrılar da dahil olmak üzere başka belirtiler eşlik eder. Bazı kişilerde, hastalığın başlangıcında solunum yollarıyla ilgili hafif belirtiler de görülebilir.

SARS hastaları iki ila yedi gün arasında, kuru bir öksürüğe tutulabilirler. Bu duruma kana yeterince oksijen gitmemesi eşlik edebilir ya da durum o noktaya varabilir. Vakaların %10 ila %20sinde, hastaların yapay yollardan solunuma gereksinimleri olacaktır.

SARSa maruz kalırsam, hasta olmam ne kadar sürer? SARSın kuluçka dönemi genellikle 2 ila 7 gündür; öte yandan, birbirinden ayrı haberlere göre, yumurtlama dönemi 10 güne kadar uzayabilir.

SARS hastalarına nasıl bir tıbbi tedavi tavsiye edilmektedir? CDC (Communicable Disease Center- Bulaşıcı Hastalıklar Merkezi) halen SARS hastalarının, bilinmeyen bir nedene dayalı, topluluk içinde bulaşan, tipik olmayan, ağır zaatürreye yakalanmış her hastaya uygulanan tedavinin aynısını görmelerini tavsiye ediyor. SARS hastalarında sayısız tedavi yöntemleri kullanıldı, ancak şu anda bunun yararını görüp görmediklerni anlamak için yeterli bilgi mevcut değil.

Uygulandığı belirtilen tedavi yöntemleri arasında, antibiyotikler önde geliyor. Tedavilerin arasında oseltavimir ya da ribavirin gibi antiviral ajanlar da yer alıyor. Sterodiler de oseltavimir ya da ribavirinle birlikte ağızdan ya da damar yoluyla hastalara uygulanıyor.

SARS nasıl yayılıyor? SARSın temel yayılma yolu, görünüşe bakılırsa damlacıkların aktarılması. Yani SARS hastası olan biri öksürerek ya da hapşırarak havaya damlacıklar saçması ve başka birinin onları soluması yoluyla yayılır. SARSın hava yoluyla ya da virüsün bulaştığı nesnelerden daha geniş çapta yayılması mümkün.

SARS hastası olan birinin etrafındakilere bu hastalığı bulaştırması tehlikesi ne kadar sürer? Bugüne kadar gelen bilgilere göre, bu insanların ateş ya da öksürme gibi belirtiler sergilemeye başladıkları zaman, hastalığı bulaştırma olasılıkları en yüksektir. Öte yandan, SARS hastalarının, semptomların başlamasından ne kadar zaman önce ya da sonra, hastalığı diğerlerine bulaştırdıkları bilinmemektedir.

SARSa yakalanma riski en yüksek olanlar kimlerdir? SARS vakalarının, öncelikle hastalığı taşıyan biri ile doğrudan temas halinde olan, örneğin SARS hastasının aile fertleri ya da SARS hastasına bakarken enfeksiyon kontrol süreçlerini takip etmeyen sağlık görevlileri gibi insanlar arasında görüldüğü bildirilmektedir.

SARSın nedeni nedir? CDCde ve başka laboratuvarlardaki bilim adamları SARS hastalarında bundan önce bilinmeyen bir koronavirüs tespit ettiler. Yeni koronavirüs SARSın nedeni konusunda hala önde gelen varsayım olsa da, olası nedenler arasında yer alabilecek, başka virüsler de hala araştırılıyor.

Koronavirüsler nedir? Koronavirüsler mikroskopta bakıldığında hale ya da tacı andıran bir görünüme sahip olan virüs gruplarıdır. İnsanlarda hafiften, orta ve üstü ağırlığa uzanan solunum yolu rahatsızlıklarının yaygın nedeni olan bu virüsler, hayvanlarda ise mide ve bağırsak, karaciğer ve sinir sistemi hastalıklarıyla ilişkilendiriliyor. Koronavirüsler dış ortamda üç saat gibi uzun bir süre boyunca hayatta kalabiliyorlar.

SARS için geliştirilen bir test var mı? SARS için henüz elde hiçbir test bulunmuyor. Öte yandan, Bulaşıcı Hastalıklar Merkezi Dünya Sağlık Örgütüyle işbirliği içinde, yeni koronavisürün antikorlarının tespit edilmesinde son derece umut vadedici görünüyor.

SARStan korunmak için ne Yapmalısınız? Hastalık, akut solunum yolu yetersizliği sendromu (SARS) hastası olan birinin öksürerek ya da hapşırarak havaya damlacıklar saçması ve başka birinin onları soluması yoluyla yayılır. SARSın hava yoluyla ya da virüsün bulaştığı nesnelerden daha geniş çapta yayılması mümkün.

Merkezi ABDde bulunan sağlık kuruluşu CDC (Communicable Disease Center - Bulaşıcı Hastalıklar Merkezi) hastalığın yakın temas halinde bulunulan kişilere ya da iyileşmekte olan SARS hastalarıyla ilgilenen sağlık görevlilerine bulaşmasını denetlemek amacıyla, solunum yollarındaki belirtilerin ve ateşin geçmesinden en az on gün sonra, aşağıdaki güvenlik önlemlerinin alınmasını tavsiye ediyor:

1. SARS hastaları ev dışındaki etkileşimlerini sınırlamalılar, işe, okula, evin dışındaki günlük bakım birimlerine ya da başka kamusal alanlara gitmemeliler.

2. Bu on günlük süre boyunca, SARS hastasının bulunduğu ailenin bütün fertleri ellerin sık sık yıkanması ya da alkol bazlı temizleyicilerin kullanılması gibi, el hijyeni ile ilgili tavsiyelere büyük bir dikkatle uymalılar.

3. Her SARS hastası öksürmeden ya da hapşurmadan önce ağzını ve burnunu mendille kapamalıdır. Mümkünse, SARSı atlatmakta olan hasta virüsün bulunmadığı insanlarla yakın temas halindeyken ameliyat maskesi takmalıdır. Hasta ameliyat maskesi takamıyorsa, evdeki diğer insanlar hastayla yakın temas halindeyken maske takmalılar.

4. SARS hastasının vücudundan çıkan sıvılarla gerçekleşecek her türlü temasta, bir kez kullanılıp atılan eldivenler tercih edilmelidir. Öte yandan, vücut sıvılarıyla teması gerektiren faaliyetlerin hemen ardından, eldivenler çıkarılarak atılmalı, eller yıkanmalıdır. Eldivenler yeniden kullanılmamalı, gerçek el hijyeninin yerine geçecekleri düşünülmemelidir.

5. SARS hastaları ailenin öbür fertleriyle yemek araç-gereçlerini, havlularını paylaşmaktan, onlarla birlikte yatmaktan kaçınmalıdır; bununla birlikte, bu eşyalar su ya da sıcak sabunla yıkanmak veya çamaşır makinesine atmak gibi rutin temizliklerden sonra kullanılabilir.

6. Ailenin diğer fertlerinin, ateş ya da solunum yolu rahatsızlıkları gibi SARS belirtileri göstermedikleri sürece, dışarıdaki faaliyetlerini sınırlamalarına gerek yoktur.

7. CDCde görevli bir seyahat danışmanı kıta Çini, Hong Kong, Hanoi, Vietnam ya da Singapura, gerekli olmayan bir seyahat yapmayı planlayan kişilerin, seyahatlerini bir dahaki duyuruya dek ertelemelerini tavsiye ediyor.

SARS hastası olabileceğinizi düşünüyorsanız : Gizemli zaatürreye ilişkin söylentiler dünyanın her yanında gitgide yayılırken, sağlık görevlileri acil serviste ya da muayenehanelerinde, SARSa yakalanmış olabileceklerinden korkan, endişeli ama aslında sağlıklı insanlarla, gitgide artan bir oranda karşılaşıyorlar.

Yetkililer öksürme, solunum zorluğu ve ateş gibi belirtilerin hüküm sürmekte olan soğuk algınlığı ve grip mevsiminde çok yaygın olduğunu söylüyorlar.

Ancak yakın bir tarihte Güneydoğu Asyaya seyahat etmediyseniz ya da bu hastalığı taşıyan biriyle yakın temasta bulunmadıysanız, SARS hastası olmanız son derece uzak bir olasılık.

Dünya Sağlık Örgütü hastalığın nedeni belirlenene dek, akut solunum yolu yetersizliği vakasını, ana hatlarıyla, aşağıdaki belirtilerle tarif ediyorlar:

1. 38 derecenin üzerinde ateş

2. Şu solunum yolu belirtilerinden biri ya da daha fazlası: öksürme, nefes darlığı ya da nefes zorluğu

3. SARS hastası olduğu bilinen biri ile yakın temas ya da belirtilerin ortaya çıkmasından önceki son on gün içinde, hastalığın etkilediği alanlarda birine seyahat etmiş olmak.

Yetkililer yakın tarihte seyahat ya da hastalığı taşıyan bireylerle temasın ardından, bu zaatürre belirtilerini gösteren herkesi bir sağlık görevlisiyle temasa geçmesi, seyahatine ve temasın türüne ilişkin ayrıntıları eksiksiz olarak vermesi konusunda uyarıyor.

Sağlık görevlisi akut solunum yolu yetersizliği sendromuna maruz kalmış olabileceğinizi düşünüyorsa, hastalığın diğer olası nedenlerini elemek için daha fazla test uygulaması gerekir.

Bu gizemli zaatürreye ilişkin daha fazla bilgi elde edilene dek, yetkililer doktorların SARSta, zaatürrenin bilinmeyen her türünde uyguladıkları tedavileri uygulamalarını tavsiye ediyorlar.

Bulaşıcı Hastalıklar Merkezi ve Dünya Sağlık Örgütünün tavsiyelerine göre, SARS hastalığına yakalandığı düşünülen kişiler, standart bulaşıcı hastalık tedavisi genel ilkelerine göre, hastaneye yatırılmalı ve diğer hastalardan tecrit edilmeli.

sıtma

sıtma ateşli enfeksiyon

"Plasmodium" cinsi bir parazitin sebep olduğu ciddi bir kan hastalığıdır. İnsandan insana "anofel" tipi sivrisinekle taşınır.

Sivrisinek insanı soktuğu zaman sporozoit halindeki parazit hüc­relerini kana boşaltır. Kan yoluyla bir saat içinde karaciğere ula­şabilen sporozoitler burada yerleşerek gelişip bölünürler (çoğalır­lar). Gelişerek merozoit adını alan parazitler, karaciğeri terkede­rek kana karışırlar.



Kana karışan merozoitlerin hedefi alyuvarlar­dır. Alyuvarlara hücum ederek içine yerleşirler. Burada tekrar üreyerek gelişmelerine devam ederler. Birkaç saat içinde alyuva­rın içini tamamen doldururlar. Bölünme sonunda her merozoit 16 adet "şizont" adı verilen yavru hücre üretir.

Yavru hücreler için­de bulundukları alyuvarları terkederek kana karışır ve yerleşip çoğalmak üzere yeni alyuvarlar ararlar. Kana karışan yeni hücre­ler, eşeysel şekilleri olan erkek ve dişi gametler halindedirler.
Sıtmaya has olan ateşli nöbetler, yavru hücrelerin alyuvarlar­dan çıkıp kana karıştıkları zamana rastlar.

Belirtileri:
Sıtma hastalığı yapan dört tip plasmodium vardır. Belirtiler de bu tiplere göre değişiklikler gösterir. Ancak hepsinin ortak özelli­ği baş ağrısı, titreme, terleme, kol ve bacaklarda ağrıdır. Alyuvar­ların içinde bölünüp çoğalan merozoitler kana karışırlarken has­tanın ateşi yükselir.

"Malaria" tipi plazmodiumun sebep olduğu sıtmada parazi­tin karaciğerde kalış müddeti 8 gündür. Alyuvarlara hücumları ve tekrar kana karışmaları 72 saat sürer.

"Falcifarium" tipi plazmodiumlar karaciğerde 6 saat kalır­lar. Alyuvarlarda kalış ve kana geçiş zamanları düzensizdir. Bir kısmı gelişip çoğalırken bir kısmı beklemede kalırlar. Bu sebeple falcifarium sıtmasına "habis sıtma" adı verilmektedir. En tehlike­lisi de budur. Parazitler, kümeler halinde beyin, omirilik, akciğer ve böbreküstü bezlerinin kılcal damarlarına hücum ederek onları tıkayabilirler ve âni ölümlere yol açabilirler. Hastalığın ağır geç­mesi halinde alyuvar yıkımı olarak tarif edebileceğimiz "karasu humması" görülebilir.

"Vivaks ve Ovale" tipi plazmodiumların ise karaciğerde ka­lış müddetleri 8 gündür. Alyuvarlarda kalış ve kana tekrar geçiş­leri 48 saatte tamamlanır.

Malaria, Vivaks ve ovale tipi plazmodiumların hepsi karaci­ğeri terketmezler. Bir kısmı karaciğerde kalarak çoğalmaya de­vam ederler.

Ne Yapmalı?
• Sıtmanın maalesef henüz ne aşısı ne de serumu bulunabilmiş değildir.

• Hastalığın sivrisinekle geçtiği bilindiği için öncelikle sivrisi­nekle mücadele edilmeli; bataklıklar kurutulmalı, büyük su biri­kintileri ilâçlanmalıdır.

• Yatmadan evvel evin içi sivrisineklere karşı ilâçlanmalı, pen­cerelere tül tipi teller geçirilmeli, gece cibinlik altında yatılmalı­dır.

Tedavi:
• Sıtmaya yakalandığınızı hissettiğiniz zaman mutlaka dokto­ra gidiniz.

• Eskiden sıtmayı tedavi etmek için kullanılan "kinin" artık ye­rini daha tesirli ilâçlara bırakmıştır. Kinin, kandaki bölünmüş pa-. razit hücrelerini parçalayıp tesirsiz hale getiriyor; ancak karaci­ğerde varlığını sürdürenlere karşı etkili olamıyordu. Ayrıca kinin uygulamasında hastada baş dönmesi, kulak çınlaması, bulantı ve kalp çarpıntısı gibi yan etkiler görülüyordu.

• Bugün hastalığın seyrine göre kullanılan değişik ve oldukça etkili ilâçlar vardır.

• Tedavi sırasında hasta mutlaka yatakta istirahat etmeli; ha­fif fakat kalorisi yüksek yiyeceklerle beslenmelidir.

• Terlemelerde iç çamaşırları değiştirilmeli; titreme nöbetle­rinde hasta ısıtılmalıdır.

su çiçeği

su çiçeği kabarcık kaşıntı

Belirtileri: Çiçek kadar tehlikeli olmayan bir hastalıktır. Ancak çiçek gibi çok çabuk yayılır. Daha çok kış aylarında salgınlar ha­linde görülür. Virüsler vücuda girdikten iki hafta sonra hastalık başgösterir.

√ Ateş, baş ve bel ağrılarıyla başlar.

√ Değişik irilikte kırmızı lekeler önce gövde sonra kol ve bacak­larda görülür.

√ Lekeler bir gün içinde sulanır ve yavaş yavaş patlamaya başlarlar.



√ Sivilceler patladıktan sonra, mikrop kapmadıkları takdirde, iz bırakmazlar.

√ Kabarcıklar su topladıkları zaman çok kaşınırlar. Bu kabar­cıklar, ılık sirkeli su ile silinip pudralandıkları takdirde kaşıntı his­si hafifletilebilir.

√ Kabarcıklar ağız içine yayıldıkları zaman hem kaşıntı hem de acıhk hissi verirler. Ağız, papatya çayı ile çalkalandığı.takdir­de bu etkiler hafifleyecektir.

√ Kafa derisinde ortaya çıkan kabarcıkların kaşıntı hissini azaltmak için baş sirkeli ılık su ile yıkanmah ve temiz bir havlu ile kurulanmalıdır.

√ Tenasül organlarında ve makatta görülen sivilceler için yine sirkeli ılık su ve papatya çayı tavsiye edilmektedir.

DİKKAT Çocuğun kirli elle sulu kabarcıkları kaşımasına izin vermeyiniz. Kirli elle kaşınan ve mikrop kopan kabârcıklar iyileş­tikleri zaman bir iz bırakacaklarından temizliğe son derece dikkat edilmelidir.

NOT: Çiçek aşısı, suçiçeği için de geçerli olduğundan, çocuk küçükken aşılanmalı; salgın vakalarında aşı tekrarlanmalıdır:

şarbon

şarbon siyah yara

İnek, koyun, at gibi hayvanlar arasmda görülen ve salgınlar halinde ölüme sebep olan basilli bir hastalıktır.

Genellikle bu hay­vanlarla temas halinde olan veteriner, çoban, celep, çiftçi ve ka­saplarda görülür.

Hayvanların yünü, eti ve derisi ile geçer.

"Tularemi" de olduğu gibi dış ve iç şarbon olmak üzere iki cin­si vardır. Dış şarbon, derideki çizik, çatlak ve yaralardan giriş ya­par.

İç şarbon ise, hayvanm yününden ve tüylerinden uçuşan mik­ropların nefes yoluyla ahnması sonucu geçer. Hasta hayvanın eti yendiği zaman da mikroplar vücuda girmiş olur.

Belirtileri:
• En sık görüleni dış şarbondur. Mikroplar genellikle el, yüz, kol ve bacaklarda yerleşirler.

• Şarbon "siyah yara" ile karekterizedir. Önce ortasında siyah leke bulunan kırmızı kabarcıklar ortaya çıkar.
• Daha sonra kabar­cık büyüyerek patlar ve etrafına iltihap saçar. Yara zamanla ku­ruyarak üzeri siyah bir kabukla örtülür.

• Yaranın etrafı şişerken; çevrede yeni kabarcıklar türer.

• İç şarbonun teşhisi oldukça zordur. Mide, bağırsak iltihabı­na yol açar. Pek ender olarak kusma ve ishal görülür.

Ne Yapmalı?
Meslekleri icâbı hayvanlarla uğraşmak ; hastalığa yakalandığından şüphe zorunda olanlar için geliştirilmiş "şarbon aşıları" vardır. Bu gibi kimseler aşı yaptır­malıettikleri hayvanı diğerle­rinden ayırmalı ve veterinere kontrol ettirmelidir.

Şarbondan ölen hayvanların üzeri kireç kaymağı ile örtüle­rek hastalığın diğer hayvanlara geçmesi önlenmelidir. Aynı zamanda sağlam hayvanlar aşılatılmalıdır.

Tedavi:
• Antibiyotik tedavisi, şarbon basillerine karşı.oldukça etkili­dir.

• Hasta, tedavi sonuçlanıncaya kadar, yatakta istirahat etti­rilmelidir.

şark çıbanı

şark çıbanı çıban tatarcık

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde sık görülmesi se­bebiyle bu ismi alan bir parazit hastalığıdır.

Halk arasında Diyar­bakır Çıbanı, Antep Çıbanı, Halep Çıbanı ve Bağdat Çıbanı gibi isimlerle de çağırılmaktadır.

Tıpta "heishmania tropica" adıyla bilinen bir parazitin marife­tiyle ortaya çıkmaktadır. Parazit, doğrudan bulaşabildiği gibi, "tatarcık" sineği tarafından da insana taşınmaktadır.



Belirtileri:
• Vücuda girdikten iki hafta sonra veya bir sene içinde, girdi­ği yerde birkaç milimetre çapmda pembe bir leke olarak ortaya çıkmaktadır.

• Bu leke zamanla sertleşerek kabarcık halini alır. Rengi de koyulaşarak kararmaya başlar.

• Hastalık bu şekliyle bir yıl kadar devam ettikten sonra iz bı­rakarak kaybolabilir.

• Vücut direnci düşük kimselerde siyah kabarcık açılarak ya­ra halini alır.

• Yaranın kabuğu kaldırıldığında, altından "çivi belirtisi" dedi­ğimiz birtakım çıkıntılar ortaya çıkar. Hastalık, bu çıkıntılarla bir­kaç yıl devam ettikten sonra iz bırakarak kaybolabilir.

• Daha çok ahn, burun, çene, ayak boyun ve kol gibi açık böl­gelerde görülen hastalık iyileşse bile "tipik bir iz" bırakır. Bu ize bakarak bir kimsenin bir zamanlar şark çıbanına yakalandığı ra­hatlıkla söylenebilir.

Ne Yapmalı?
• En önemli korunma tetbiri, tatarcık sinekleri ile mücadele­dir.

• Her şeye rağmen, ilk belirtisinden hastalığa yakalandığını farkeden kimse derhal bir sağlık kuruluşuna baş vurmalıdır.

Tedavide:
• Yara içine emetin ve atebrin şırınga edilmesi iyi neticeler vermektedir.

• Ayrıca antimon bileşikleri, amfoterisin B ve neostibosan gibi ilâçların damar yahut kas yoluyla vücuda ve­rilmesi tedaviyi hızlandırmaktadır.

• Yara yerine yerleşen bakterilerle mücadele etmek için anti­biyotik ve sulfanomid kullanılır.

• Tedavi sırasında yara üzerindeki kabuklar temizlenmeli, pansuman edildikten sonra temiz gazlı bezle kapatılmalıdır.

tetanoz

tetanoz tedavisi tetanoz aşısı

Tetanoz mikropları toz, toprak ya da hayvan gübresi ile bulaş­mış yaralardan vücuda giriş yaparlar.

Tetanozun bulaşması için illa da büyük yaraların ve eziklerin meydana gelmesine lüzum yoktur. Küçük bir kıymık, bir çivi batması veya bir çizik bazan ye­terlidir. Tetanoza dönüşen kürtaj vakaları da çoktur. Çok seyrek de olsa, yanıklardan ve ortakulak iltihaplarından sonra tetanoz görülebilir.



Belirtileri:
• Mikroplar vücuda giriş yaptıktan yaklaşık üç hafta sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar.

• Endişe ve huzursuzluk halleri ile birlikte kas sertliği ve ağzı­nı açamama (çene kenetlenmesi) durumu belirir.

• Ensede sertlik ve yüz spazmları görülür.

DİKKAT: Müdahale edilmeyen ağır vakalarda bel kemiğinin büküldüğü müşahade edilmiştir. Hasta sırtı kemer yapacak şekil­de yatar. Ondan sonra en ufak bir ses hastada çılgınhk derecesin­de tepkilere yol açar.

Ne Yapmalı?
Çocuklar dışarıda oyun oynarken sık sık düşer yaralanırlar. Sokaklarımızın birer pislik yuvası olduğunu -maalesef- kabul et­mek zorundayız. Bu sebeple çocuklarınıza mutlaka vaktinde teta­noz aşısı yaptırınız.

NOT: Tetanoz aşısı, boğmaca ve difteri aşısı ile birlikte DBT (Difteri - Boğmaca - Tetanoz) yapılır. Beşinci aydan başlayarak iki ay ara ile üç dozda tamamlanır. İlkokula başlarken aşı (yine üç doz halinde) tekrarlanmalıdır. Keza ortaokula başlayınca ve yirmi yaşına gelince tetanoz aşısı tekrarlanmalıdır.

Vaktinde verilen tetanoz aşısı vücutta aktif bir bağışıklık ka­zandırır. Ancak bu şahsın tetanoza yakalanmayacağı anlamına gelmez. Şüpheli yaralarda tetanozun belirtilerini beklemeden doktora gidilmelidir.

Kişi aktif olarak vaktinde aşılanmış ise, doktor yeni bir aşı daha yapabilir.

Aşılanmamış kişilerde tedavi oldukça zor ve risklidir. Zira doktor pasif bir bağışıklık kazandırmak için at serumu vermekte tereddüt edecektir. Çünkü serumun bazı tehlikeli yan etkileri var­dır. Ancak bu yine doktorun bileceği bir iştir. Penisilin ve gamma globülin tedavisi de oldukça etkilidir.

tifo

tifo paratifo ishal ateş

Genellikle yaz ve sonbahar aylarında salgın halinde ortaya çı­kar. İçme suları ve yiyeceklerle bulaşır.

Vücuda girdikten sonra bağırsağın alt bölümlerinden lenf bezlerine geçen tifo bakterileri, oradan da lenf yolları ve kan damarları vasıtasi ile bütün organ­lara yayılırlar. Hızla üreyen bakteriler safra kesesi yoluyla dışkı­ya; böbrek yolu ile de idrara karışarak dışarı çıkarlar ve salgınla­ra sebep olurlar.



Belirtileri:
• Baş ağrısı, iştahsızlık, halsizlik, kabızlık veya ishal şeklinde ilk belirtilerini verir. Bu arada burun kanaması da görülür.

• Asıl tehlike işaretleri ikinci hafta ortaya çıkar. Dil paslanır. Yüksek ateş, aşırı kabızlık veya ishal vardır.

• Vücudu saran pem­be lekeler de buna eşlik eder.

• Lekeler iki gün içinde solar. Ancak, hemen sonra tekrar or­taya çıkarlar.

• Dilin kenarları ve yanaklar kızarır.

• Dilin tam ortasında paslıbir leke vardır.

• Hastalık ilerledikçe dil kirli sarı bir renk alır.

• Üçüncü hafta karın şişer ve gerilir. Karm içinden .gürültülü sesler gelir.

• Dördüncü hafta barsak kanamaları görülür.

• Yüksek ateşe rağmen terleme olmaz. Nabız ise yavaştır.

DİKKAT: Nabzın birden bire hızlanması tehlikeli kanamalar ol­duğuna işarettir. Tedavi edilmeyen tifo
vakalarında bronşit ve bademcik iltihabı da görülür. Direnci az, zayıf bünyelerde tifo bak­terilerinin salgıladığı zehirler beyni, kalbi, sinir sistemini, böbrek­leri, safra kesesini ve karaciğeri etkilerler. En tehlikeli yan etkile­ri kalp ve böbreklerde görülür.

Ne Yapmalı?
• Temizliğe çok dikkat ediniz.

• Salgın halinde tifo görüld'üğü zaman aşı yaptırınız. Tifo aşı­sı bir haftada üç defa tekrarlanarak verilir. Bir sene müddetle vü­cuda bağışıklık kazandırır. Aşılanmış kişiler tifoyu çok hafif atla­tırlar. Bir sene sonra aşının tekrarlanması (yine haftada üç sefer) gerekir.

• Aile üyelerinin birinde tifo belirtileri başlayınca mutlaka doktora gösterilmeli, tıbbi tedavi uygulanması sağlanmalıdır. Te­daviye ne kadar erken başlanırsı, hastalık o kadar kolay atlatılır.

• Tifolu hasta diğer aile üyelerinden ayrı bir odada yatırılma­lı; kullandığı eşyalar dezenfekte edilmelidir.

PARATİFO
Belirtileri tifoya benzeyen fakat ondan daha tehlikesiz olan bir hastalıktır. İki tifo ancak kan tahlili ile birbirinden ayırdedilebilir. Hastayı tifo kadar sarsmaz; süresi de kısadır. Yan etkileri pek gö­rülmez. Tifo aşısı, paratifo bakterileri için de etkilidir.